GÖNÜL HUN OLDU ŞEVKİNDEN

Gönül hûn oldu şevkinden boyandım yâ Rasûlallah Nasıl bilmem bu nîrâne dayandım yâ Rasûlallah. Ezel Bezminde dinmez bir figândım yâ Rasûlallah Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Rasûlallâh. Yanan kalbe devâsın sen, bulunmaz bir şifâsın sen Muazzam bir sehâsın sen, dilersen rû-nümâsın sen Habîb-i Kibriyâ'sın sen, Muhammed Mustafâ'sın sen Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Rasûlallah. Gül açmaz, çağlayan akmaz, ilahî nûrun olmazsa Söner âlem, nefes kalmaz, felek manzûrun olmazsa Firâk ağlar, visâl ağlar, ezel mesrûrun olmazsa Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Rasûlallah. Erir canlar o gül-bûy-i revân-bahşın hevasında Güneş titrer, yanar dîdârının bak ihtirasından Perîşân bir nazâr inler hayâtın müntehasından Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Rasûlallah. Susuz kalsam yanan çöllerde, can versem elem duymam Yanardağlar yanar bağrımda, ummânlarda nem duymam Alevler yağsa göklerden ve masseylesem duymam Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Rasûlallah. Ne devlettir yumup aşkınla göz, râhında can vermek Nasîb olmaz mı Sultânım, haremgâhında can vermek Sönerken gözlerim âsân olur âhında can vermek Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Rasûlallah. Boyun büktüm perîşânım, bu derdin sende tedbiri Lebim kavruldu âteşten, döner pâyinde tezkîri Ne dem gönlün murâd eylerse taltîf eyle Kıtmîri Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Rasûlallah. (Yaman Dede) İki cihan güneşi Habîb-i Kibriyâ'nın aşkıyla, hasretiyle yanan bir âşığın, Yaman Dede'nin feryâdı bu naat-ı şerif. Efendimiz s.a.v.'in mübarek isimleri anıldığında eli ayağı dökülen, gözyaşlarını tutamayan, O'nun cemâlini görme iştiyâkıyla her dem yanıp kavrulan ve yangınını sadece şiirleriyle değil, her hâliyle belli eden bu Peygamber sevdâlısına talebeleri ve dostları "Yanan Dede" derlermiş bu yüzden. Hakikaten öylesine yanan bir âşıktır ki, 1962'de 75 yaşında iken vefatına, bir türlü düşürülemeyen yüksek ateşi sebep olmuş. Başka şiirlerinde "Yanmaktır Efendim biricik çâresi aşkın" diyen, "Yak sînemi âteşlere, efgânıma bakma!" diye yakaran Yaman Dede'nin duasına icabet buyurulmuş anlaşılan. Yahya Kemâl Beyatlı, Yaman Dede'nin ismine ve Rum kökenli bir mühtedî oluşuna da işaretle, Rasûl-i Ekrem s.a.v.'e duyduğu yaman aşkın Anadolu Müslümanları nezdinde ona kazandırdığı itibarı şöyle ifade etmiş: "Yüz sürdü gerçi pâyine çok müslüman dede Mollâ-yı Rûm görmedi bundan yaman dede". Manzûmenin bütün Peygamber âşıklarının hislerine tercüman olan, gönüllerine tesir eden yakıcılığı, şairin ifade kudreti yanında, yaşanmışlığından da kaynaklanıyor. Yaman Dede'yi tanıyanlar biliyorlar ki o, şiirlerinde dile getirdiği ateşle hayatı boyunca yanmıştır. Dolayısıyla şairini tanımadan sırf metinden hareketle bu naatin bütün mısralarına sinmiş samimi bir aşkı şerh etmek mümkün değil. Yine de biz Yaman Dede'nin hayat hikâyesini biraz sonraya bırakıp, şiirinde neler söylediğine kulak verelim. Hazret manzumesine "sana sığındım ey Allah'ın Rasûlü" manâsına "Dahîlek yâ Rasûlallah" başlığını koymuş. Çünkü Efendimiz s.a.v.'e kavuşma, O'nun cemâliyle müşerref olma iştiyakın şiddetine rağmen maksadına ulaşamamanın mahrumiyeti ile kan ağlamakta, Rasûl-i Ekrem s.a.v.'den medet ummaktır. Gönül hûn olmuş, yani kanla dolmuş; vücudu baştan ayağa kana boyanmıştır. Bu nîrâna, bu ayrılık ateşine şimdiye kadar nasıl dayandığına kendisi de aşmaktadır. Halbuki o daha Bezm-i Ezel'de Habîb-i Kibriyâ'ya âşık olmuş, o vakitten beri dinmeyen feryâd u figanlarla hasretini dile getirmiştir. Ancak Âlemlerin Efendisi'nin cemâlini görmekle bu ezelî hasret ateşi dinecek, âşığın yanan gönlü ferahlayacaktır. Şairin Rasûlullah s.a.v.'e iltica ile "cemâlinle ferahnâk eyle" niyazı bunun içindir. Çünkü O, yanan kalbe devadır. Yegâne şifa imkânıdır. Cömertliğine, keremine nihayet yoktur. O, Cenâb-ı Kibriyâ'nın Habîbi, en sevgili kulu, insanlar arasından seçip gönderdiği Nebiyyi Zîşân'ıdır. Dilerse lutfedip âşıklarına mübarek yüzünü gösterir. O, kâinatın varlık sebebidir. Nûr-ı Muhammedî olmasaydı güller açmayacak, çağlayanlar akmayacaktı. O'nun nuru feleklere aks etmeseydi âlemler sönecek, nefes alıp veren hiçbir canlı kalmayacak. İman edenlerin geçici bir ayrılıktan sonra O'na kavuşacakları vaadinin ezelî sevinci olmasa, firakta vuslat da manâsını kaybederek ağlayacaktı. Naatinin sonunda