Son elli beş yılın icmali (3)
İDRİS GÜNAYDIN
Turgut Özal; başbakanlığı döneminde beş yıl üç yüz yirmi iki gün görevde kaldı. İhracat seferberliği, Boğaza ikinci köprü, E-5 Karayolu gibi sayısız mega veya normal hizmetlere imza attı. Türk esnaf ve tüccarını gittiği ülkeye götürür, onlara dünyayı tanıtırdı. Böylece bizim işadamlarımıza dünyayı öğretti.
İki genel seçime girip ikisinden de galip ayrılan Özal 1989'da Cumhurbaşkanlığına seçildi. Onu bekleyen, cumhuriyet tarihinin ikinci en az başbakanlık makamına gelen kişisiydi: Ali Bozer. Dokuz gün o makamda kaldı. Sonra sırayla Yıldırım Akbulut ve Mesut Yılmaz'ın başbakanlıkları geldi.
Yıldırım Akbulut bir yıl iki yüz yirmi altı gün o makamın sahibi olurken Mesut Yılmaz yüz elli gün durabildi.
Mesut Yılmaz'dan sonra yine başa dönüldü. Eski tüfeklere sıra gelmişti yine. Süleyman Demirel aldı başbakanlığı. Bir yıl yüz yetmiş yedi gün başbakanlık yaptı. Demirel cumhurbaşkanı olmuş ve vekaleten Erdal İnönü'ye verilmişti görev: kırk gün.
Bu arada Türkiye Cumhuriyetinin ilk kadın başbakanı çıktı sahneye: Tansu Çiller. İki yıl iki yüz elli beş gün süreyle ülkeyi yönetti. Onu takiben azgın muhalifi ve Turgut Özal'ın mirasyedisi Mesut Yılmaz ikinci kez başbakan oldu: Yüz on dört gün. Kısa dönemli ve istikrarsız dönemler yine başlamıştı.
Mesut Yılmaz'ın iş bilmezliği ve hakkı olmadığı halde o makamı elde etmesi sona erdi ve Prof. Necmettin Erbakan, 1969 yılında başladığı siyasi hayatında, o makama çoktan gelmesi gerekmesine rağmen, vesayetçilerin ayak oyunları ile engellenmesi ve bir türlü istenilen oyu alamaması yüzünden seçilemeyen lider olarak Prof. Tansu Çiller ile koalisyon kurup başbakan oldu.
Başbakan olur olmaz fark, fark edilmeye başlandı. Çalışanlara görülmedik bir zam veriyor, denk bütçe yapıyor, havuz sistemi kurarak devletin parasını hazineden düşük faizle borç alıp, devlete yüksek faizle sattırmıyordu.
Aslında "nerede kaldın" sorusunu sorduruyordu ama nafile. Tüm vesayet odakları, yerlisiyle yabancısıyla müslim gayrimüslim sokağa inmişti. Erbakan ezberleri bozacak diye herkes ona hücum etmeye başlamıştı. İçerideki vesayetçiler "dahagitmez" düşüncesiyle, dışardaki vesayetçilerin Müslüman olanları "halkımız da onun gibi bir idare ister. Demokrasi ister" düşüncesiyle; Gayrimüslim olanlar ise Türkiye'yi bu gidişle uçurur ve Batının kölesi, pazarı olmaktan çıkarır düşüncesiyle ona düşman kesilmişlerdi.
Askeri ve beşli çeteyi üzerine sürdüler. Nihayet başbakanlığını haksız yere bitirdiler. Yedek parçalara geldi yine sıra: Mesut Yılmaz'a verildi hükümeti kurma görevi. O da diğer yalama yapmış contalarla başbakan oldu.
Onun bir iş başaramayacağı belliydi zaten. Yıkılınca Bülent Ecevit tekrar denemeye alındı.
Amaç kalkınma falan değildi. En çok vekile sahip olan Erbakan'ı başbakanlığa yaklaştırmamaktı. Üç yıl üç yüz on bir gün o makamda kaldı.
Durumun nasıl olduğunu sormaya gerek yok. Yazar kasalar sokaklara fırlatılıyor, deprem için toplanan paralar memurlara maaş olarak veriliyordu.
1999 yılında Gölcük merkezli depreme başbakan üç gün sonra ancak gelebiliyordu.
Ülke "Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderimi"