Türkiye'nin muzdarip olduğu bir konu da şudur: Kendisine ilahiyatçı diyen ve ilahiyatçılıkla sadece ders verip para almaktan ve meslek sahibi olmaktan öte hiçbir özelliği olmayan zatlar maalesef ortaya çıkıp "ilahiyatçıyım" diyerek ahkâm kesiyor. Bunu izleyen halkın içinden bazıları da "Bak adam ilahiyat profesörü. Böyle diyorsa böyledir" türü bir inanca sahip oluyor.
Bir şey daha var: Tarikatlar hurafe, uyduruk menkıbelerle insanları oyalarken, bunlara karşı mücadele etmesi gereken ilahiyatçılar en tehlikeli sularda gezip insanın aydınlanabileceği çözümler sunmak yerine insanı küfre düşürecek beyanlarda bulunuyorlar.
Şurası doğru: Cumhuriyet döneminde halk din adına cahil bırakılmış. Geniş halk kitleleri hurafelerle, menkıbelerle, mevlitle dini ihtiyaçlarını karşıladık görüntüsü verilmiş. Bunlara karşı çıkmamış devlet. Zamanla bu inançlar dinin yerine geçmiş. Aynı durum Bulgaristan'da mevcut. Nasıl olsa mevlit okumak bir kıyam sayılmıyor. Müslümanlar kıyam etmesin diye mevlide izin verilmiş. İnsanları camiye bir vakit namaza getiremiyorsunuz ama mevlit okunacak dediğinizde camiler doluyor.
On dört ilahiyatçı kim Bunlardan yakinen tanıdığım var tanımadığım var. Düşünce gelişimlerini henüz tamamlayamayanlar. Mesela bunlardan biri Mustafa Öztürk. Bundan birkaç yıl önce bir konferansta aynen şöyle demişti: "Hadisleri inkâr edenler bu dinin nasıl yaşanmasını sağlayacaklar Mesela kurbanla ilgili sadece Kevser Suresinin "venhar" emri var. Ama kurbanla ilgili yazılanlar sayfalar dolusu. Bunlar ya hadislerden müteşekkil ya içtihatlardan. Bunu yok sayabilir miyiz" Şimdi Mustafa Öztürk değişimini biraz daha tamamlamış ki kurbanı inkâr ediyor.
Özel hayatı ile yakınlarından bizzat dinlediklerime girmiyorum.
Bu tür ilahiyatçı olmak için Şeriatı ret edeceksin. Çünkü bunun alıcısı var. Yüz yıldır şeriat öcü gösterildi bu toplumda. Sonra namaz, oruç gibi İslam Dini Esaslarına ait ibadetleri de terk edeceksin. Dilinin ucuyla savunacaksın da. Fakat kendi yaşamında terk edeceksin. Kendini Batıya yaklaştırıp oradan gelen hukuku ve yaşam tarzını yanlış yorumladığın din ile destekleyeceksin.
Adın ilahiyatçı olacak. Çünkü Ankara İlahiyatı kuranlar boşuna kurmadılar.
İddiaları ne bu İlahiyatçı taifesinin. Birini ele alalım: "Şeriat Arap'ın örfü, Yahudilerin dini, İslam Tarihi boyunca yapılmış bazı içtihatlar, fetvalarmış. Mecellenin 36 maddesi olan "Ezmanın tagayyürü ile ahkamın tagayyürü inkar olunamaz" cümlesi bu alanı kapsıyormuş.
Şöyle doğru: Şeriatın Kur'an'da nas olan kısmı değişmez. Ancak içtihadi konular zaman içinde değişir. Eğer miras, medeni, cezai, iktisadi hukukla ilgili ayetler varsa ki var. Bunları söylerken Allah hata mı etmişti Bu hukuk genelin 20'si ise; Mustafa Öztürk böyle diyor; onun hayata geçirilmesi için çağrı yap. Bunlar Allah'ın emri değil mi Allah diyor mu "bunları emrediyorum ama bunlar Arap'ın örfüdür. İstemezseniz değişir."
Kaldı ki sünnet ve içtihadın kalanı için yeni içtihatlarda bulun. Bana göre böylesi daha uygun de. Hayır! Mesele başka. Mesele dinin hep ortadan kalkması. Ama onu söylemeye cesaretleri yok.