Montesquieu ve Batının Türk'e bakışı

Batı deyince burada ayrım yapmadan tüm Batıyı kast ediyorum. Bulgaristan'dan başlayıp İngiltere'ye kadar hepsi.

Batı düşüncesi felsefeye dayanır. "Felsefe sahipsiz tarla gibidir. İsteyen o tarlaya girer ve dilediği gibi atını sürer, çıkar."

Bu tanım Bertrand Russell'in tanımıdır.

Batıda din faktörü felsefenin arkasından gelir. Asıl belirleyici felsefedir.

Montesquieu yakın yüzyılda yaşayan bir Fransız felsefecidir.

Batının Türkler hakkındaki görüşleri negatiftir. Eğer Osmanlıya karşı düşmanlarsa Batının gözdesi, Osmanlıyı seviyor ve savunuyorlarsa Batının basitlikle suçladığı bir uşaktır.

İngiliz Harbiye Nazırı Winston Churchill'in gözünde savaşta gaz kullanmak savaş yasalarına aykırıdır ama bu gaz Türklere karşı kullanıldıysa olabilir. Çünkü Türkler insan değildir. Aynı Churchill: "Türkiye kurursa sulayın. Büyürse budayın" demiştir.

Batıda Türklere şaşı bakan biri de Montesquieu'dur. "Türkler kız kaçırırlardı. Hayduttular. Öbür dünyada da eşek olacaklar. Cehennemlikleri Cehenneme taşıyacaklar. Bütün kavimlerin en cahili Türkler."

Nedense Tanzimat aydınları Montesquieu'dan etkilenmişlerdir. Bunların arasında Mustafa Kemal de vardır.

Montesquieu'ya göre: "İktidar yetkilerinin monarşide olduğu gibi tek elde tutulması yanlıştır. Yasama, yürütme ve yargı organları arasında bölünmesi gerekir."

Felsefi olarak etkilendiği bu Türk düşmanının görüşlerini hayata geçirmek yerine, Mustafa Kemal padişah gibi ülkeyi yönetmiştir.

Batı aynı Batıdır. Fikri olarak hiçbir esneme bulamazsınız. Ne var ki kendilerinden olmayan, çoğu Müslüman kişiyi ülkelerinde ağırlamaya mecbur olmaları bir mecburiyetin eseridir. Yoksa asla su bile içirmezler.

Batı, esasında kendine karşı çok centilmen, yabancıya karşı ise aynı Batıdır. Bugün sanayileri, sebze halleri, birçok fabrikaları kapanmayla yüz yüze gelmiş, çalıştıracak işçi arayışları bundandır.

Son günlerde Avrupa'da yükselen ırkçı faşizmin Avrupa Parlamentosuna kadar sirayet etmesi aklı başında olan Batılı Devletleri tedbir almaya kadar getirmiştir.

Macron'un hemen seçim kararı alması bu yüzdendir. Ne faydası olacaksa!

Ama bundan korkmamak gerekir. Batının ırkçılığa teslim olması kendisi için bir felakettir. O zaman da işçi açığını kapatması gerekecek. Bunu tedarik etmek için sürgün ettiği insanlara yönelecek.

Düşünün ki; Almanya'da Düsseldorf sebze haline iki kez gittim. Bütün esnaflar, bir İranlı hariç Türk'tü. Köln sebze haline bir kez gittim. İş yeri sahipleri Alman fakat çalışanların tamamı Türk'tü. Şimdi orda da durum değişmiştir. Çünkü yaşlı Alman iş yerini bırakacak çocuğu olmayınca, bir Almana da satamayınca çalışan Türklere şöyle veya böyle satıyor.

Avrupa'nın en büyük felaketi nüfusun artmayışıdır! Onun için Bulgaristan Avrupa Birliğine girince 2 milyon göç verdi. Nüfusu 7 milyondan 5 milyona indi. Batı Avrupa, daha güzel imkanlar sunarak kendi dininden bir ülkenin vatandaşlarına kolaylık sağlıyor. Ama çözüm değil. Bu sefer Bulgaristan'da mesele çıkıyor: Romanların (Romanlar kendilerini Türk olarak tanıtır, Türkçe konuşur, Müslüman olduklarını söylerler) hızla çoğalması Bulgarları endişelendiriyor.