Medeniyet, geleneğin terakkisidir

Medeniyetin çeşitli tarifleri yapılmıştır. İngilizcesi Civilization (civilizasyon) demek olan bu kelime dilimize Batıdan "uygarlık" olarak tercüme edilmiş. Farsçası Temeddün.

Medeni olmayı "şehirlileşmek" olarak tarif edenler de var. İbn-i Haldun, şehirlileşmeyi "Hadarileşme" olarak isimlendiriyor. Hadariliğin zıddı ise "Bedevileşme: Köylülük, kırsallık"..

Civilizasyon Türkçeye "Uygarlık" olarak tercüme edilmiş. "Medeni" kelimesi Arapça olduğu için o unutulması gereken terimler çöplüğüne gönderilmiş. Bu sahada müstakil bir kitap yazan Ziya Gökalp eserinin adını "Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak"koymuş. Yani "Asrileşme" de bizde medeni olmak veya uygarlaşmak yerine kullanılmış. Hülasa medenileşmek cumhuriyetin elitlerince şehirlileşme Batılılaşma olarak zihinlere yerleştirilmeye çalışıldı.

Her Firavunun bir Musa'sı olduğu gibi bu akımın ve anlayışın da bir Musa'sı çıkıyor ve "Çağdaş Uygarlık" olarak öğretilmeye, belletilmeye çalışılan "uygarlık" terimine öyle bir hançer saplıyor ki; tekmili birden bütün uygarlık taraftarları bu hançeri çıkaramıyor. O da "Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar" şiiridir.

Mehmet Akif Merhum aslında uygarlık adı altında pazarlanan Batı Meedeniyetini hakim kılma ameliyesini bir cümlede rezil ediyor.

Uygar olmak Batıya ve Batılılara has bir keyfiyettir. Onlar uygardır, doğru. Söz verdikleri saatte ve sözleştikleri yere gelirler. Tanısın tanımasın herkese selam verirler.

Ama aynı insanlar Birinci ve İkinci Dünya Savaşında yüz elli milyona yakın insanın ölümünden mesuldürler.

Size asla bir şey ikram etmezler. Toplu bir yerde sümkürürlerken öbür mahalleden duyarsınız. Ve kendilerinden olmayan milletlere karşı fırsatını bulurlarsa çok acımasızdırlar. Asla yaşamalarını istemezler. İşte Afrikalılara yaptıkları İşte gelişemeyen ülkelere yaptıkları!

İslam Medeniyettir. Peygamberimizin Medine'ye hicretiyle başlamış ve adı "Yesrip" olan şehri "Medine: Medeni insanların yaşadığı yer" haline getirmiştir.

Gelenek her milletin doğuşundan itibaren gelen hayat biçimi, kendince koyduğu ve uyduğu kurallardır.

Medeniyet ise geleneğin terakki etmesidir.

Mesela, yemek ihtiyacı tüm varlıklar için zaruri olduğu gibi her insan için de yaratılıştandır ve zaruridir. İnsanlar belki ilk dönemlerinde elle, birbirlerinin önünden, aynı kaptan yiyorlardı. Zamanla bazı kurallar devreye girdi ve çubuk, kaşık veya elle yese bile ayrı kap devreye girdi. Bugün bir millet ayrı kaptan veya önünden yiyorsa, kaşıkla veya çubukla yiyorsa, ağzını şapırdatmadan ve sağ elle yiyorsa o millet medenidir. Makineleri olmasa da

Konya'da Mevlana Müzesini gezerken gördüm ve çok etkilendim: Mevlevi müritler aynı kaptan fakat kaşıkla yerlermiş. Kaşıkla yerken de kaşığın ağza giden kısmının sağ kıyısını yemeğe daldırır sol kıyısından ağızlarına yemeği verirlermiş.

Misafir birkaç günlüğüne ziyarete gelmişse ayakkabısının burnunu eve doğru dizerler, birkaç saat sonra gidecekse dışa doğru yerleştirirlermiş.

Hâlâ Anadolu'da evlerin avlu giriş kapısında iki tokmak bulunur: Büyük tokmak vurulduysa gelen erkektir, küçük tokmak vurulduysa gelen kadındır.

Yine memleketimizin ve dünyanın birçok yöresinde evlerin kapıları gündüz bile kilitlenmez, açıktır! Evde kimse yoksa da açıktır çünkü hırsızlık bilinmez.