Yüzde otuz kapasiteyle çalışan devlet

6 Şubat 2023 günü yaşadığımız büyük felaketten bir ay sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan "319 bini 1 yıl içinde olmak üzere toplam 650 bin yeni konut yaparak depremzede vatandaşlarımıza teslim edeceğiz" demişti. Bu sayı herhalde rasyonel ölçütlerle hesaplanmıştı. Depremde yıkılan bütün binaların yeniden inşası değil, devletin imkanları çerçevesinde yapılması mümkün konut sayısı öngörülmüştü. Bir yıl içinde 319 bin konutun yapılması imkansız bir hedef değildi.

Ne var ki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aradan geçen iki yılın sonunda 201 bin 431 adet konutun inşasının tamamlandığını açıkladı. Bölgedeki tabloya bakarak bu sayının doğru olduğunu kabul etsek bile bir vahamet var ortada. Bir yıl içinde yapılması vadedilen konutların ancak yüzde 60'ı ancak iki yılda yapılabilmiş. Yani hükümetimiz halka verdiği sözün yüzde 30'unu tutabilmiş. Bir başka ifadeyle devlet makinası yüzde otuz kapasiteyle çalıştırılabilmiş.

Konu sıradan bir konu değil, mutlak önceliği ve aciliyeti olan bir konu. Depremde evlerini barklarını kaybetmiş milyonlarca insanımızın başlarını sokacakları birer yuvaya kavuşturulmaları devletin de milletin de en öncelikli vazifesi olmalıydı.

Oysa bugün hâlâ 700 bin kişi konteyner kentlerde yaşıyor. Bazı illerde çadırlarda kalan vatandaşlar da var. Dolayısıyla hükümetin buradaki karnesi utanç verici. Bu utancı kat kat büyütecek birkaç husus da var: İnşaat bu ülkedeki en gelişmiş sektör. Bugünkü iktidarın da yapmakla övündüğü projelerin tamamına yakını inşaat işleri. Yollar, köprüler, hava limanları, şehir hastaneleri. (Bunların ihtiyaçlar çerçevesinde yapılıp yapılmadığı ayrı sorun.)

Halep'i yeniden inşa etmekten bahseden, İdlib'i veya Gazze'yi ayağa kaldıracak projeleri olduğunu söyleyen bir siyasi iktidar var karşımızda zaten.

Üstelik Çevre ve Şehircilik Bakanı'nın aktardığına göre depremin ikinci günü Cumhurbaşkanı kendisini arayarak "Murat, hazır ol. Bu yuvaları yeniden biz yapacağız. Bu şehirleri yeniden biz ayağa kaldıracağız" demiş. Yani daha enkaz altındaki insanlar çıkarılmadan inşaat için hazırlık yapmaya başlayan bir yönetim var karşımızda.

Buna rağmen verilen sözün yüzde otuz oranında tutulabilmiş olması neden Acilen ve öncelikli olarak gerçekleştirilmesi gereken bir "inşaat" projesinde bile devletin yüzde otuz kapasiteyle çalıştırılabilmesi çok ciddi bir zaaf işareti. Diğer alanlarda devlet makinasının ne halde olduğunu düşündürtecek bir kıyas noktası.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilince devlet işlerinin çok daha hızlı yapılacağı vaat edilmişti oysa Tam aksi oldu. Deprem konutlarıyla ilgili tablo da bunun en önemli ve en acı örneklerinden biri.

Peki, bu durum karşısında iktidar ne yapıyor Elindeki medya gücü ve retorik yeteneği sayesinde iki yıl önce ve geçen iki yıl boyunca yaşananları "tarihi bir başarı" olarak zihinlere kazımak için, yani acı realiteyi başka bir şekilde algılamamızı sağlamak için uğraşıyor.

Belki de yapabilecekleri başka bir şey yok. "En iyi bildiğimiz alanda, yani bir inşaat projesinde bile sözümüzün ancak yüzde otuzunu tutabildik, özür dileriz" mi diyecekler

"Topladığımız deprem vergileriyle başka işler yaptık, güçlendirme çalışmalarına veya kentsel dönüşüme para kalmadı, şehirlerimizi depreme hazırlayamadık" mı diyecekler

"Seçimden önce 'imar barışı' adı altında güvenliksiz yapılar için imar affı çıkarmıştık, şimdi de siz bizi affedin" mi diyecekler

"O da bir şey mi İstanbul'da 1999 sonrasında 'acil durum toplanma alanı' olarak belirlenen yerleri imara açıp halka kapattık" mı diyecekler

Zaten hafıza-i beşer nisyan ile malul. Unutulup gidiyor her şey. Kahramanmaraş depreminin ardından bazı afet bölgelerine ilk gün boyunca hiçbir arama kurtarma ekibinin giremediğini, bazı yerlere üçüncü gün bile ulaşılamadığı unutuldu.