Siyasette her şey mümkündür

Siyasette her şey mümkündür. Hatta imkansız gibi görünen şeyler daha da mümkündür. Çünkü siyasetin içi bizim dışarıdan gördüğümüz gibi değildir. Siyasetçinin refleksleri sıradan insanın reflekslerinden farklıdır. Bugün olup bitenlere bu açıdan bakmakta fayda var.

Hafıza-i beşer nisyan ile malul olsa da eski örnekleri hatırlamaya çalışalım 1973'te CHP-MSP koalisyonu herkes için sürpriz olmuştu. Çünkü kamuoyu nezdinde "en mümkün formül" CHP-AP koalisyonuydu. Beklentiler de bu yöndeydi. Ancak Demirel, "Halk bize muhalefet görevi verdi" diyerek kenara çekilince Ecevit ile Erbakan "tarihsel yanılgıya son veren" işbirliğine imza attılar.

Refah Partisi'nin sandıktan birinci olarak çıktığı 1995 milletvekili seçimlerinde DYP 1991 seçimlerine göre yüzde 8, ANAP ise yüzde 5 oy kaybetmişti. (Ama Türkiye genelindeki ciddi düşüşe rağmen Rizeli Mesut Yılmaz'ı genel başkanlığa getirmiş olan parti Doğu Karadeniz'de oylarını arttırmıştı!)

Her iki parti de özellikle milliyetçimuhafazakar seçmenini kaybediyordu. Ne var ki DYP'nin başındaki Tansu Çiller gidenleri geri kazanmak veya elindekileri tutmak için çaba harcamak yerine partisini CHP tabanına cazip gösterme "stratejisini" uygulamaya çalışıyordu. Anadolu'da kaybettiği oyları büyük şehirlerdeki "Atatürkçü ve laik" seçmenin desteğiyle telafi edebileceğine ikna olmuştu. Ama galiba bundan daha önemlisi, o zamanlar zinde güçler denilen bürokrat kesimin desteğini arkasına almak için bu yola girmişti.

Nitekim milliyetçi ve muhafazakar Doğru Yol Partisi, "tırmanan irtica"nın temsilcisi Refah Partisi'ne karşı Taksim meydanında "laiklik mitingi" düzenledi. İki parti iki düşman haline geldi. Ancak kamuoyunun baskısıyla kurulan ANAP-DYP koalisyonu kısa sürede dağılınca DYP ile RP'nin kaderlerini 28 Şubat sürecine kadar birleştirecek bir yol açıldı.

O zaman da en mümkün formül ANAP-RP koalisyonu olarak görünüyordu. Önünde başka bir seçenek olmadığını gören Mesut Yılmaz da cihet-i askeriye nezdinde bu işi hiç değilse ağırdan almış görünmeye çalışıyordu. Başbakanlığı meclisteki birinci partinin lideri olan Erbakan'a vermeyerek zinde güçleri sakinleştireceğini ileri sürüyordu. En kötü ihtimalle seçimin yenilenmesi durumunda işleri yeniden toparlama imkanı olduğunu hesap ediyordu.

Sürpriz o zaman duyuldu. Refah ile Doğru Yol anlaşmıştı. Yolsuzluk iddiaları sebebiyle çok fazla sıkışmış durumdaki Çiller'in başka çaresi yoktu. Seçimin yenilenmesi sonu olabilirdi. Refah Partililer ise liderlerini artık başbakan olarak görmek ve milli görüş kadrolarının ülkeyi nasıl yöneteceğini millete göstermek istiyorlardı. İstanbul basını ve TÜSİAD başta olmak üzere ortak düşmanları da bu birlikteliği -istemeden- mümkün ve cazip hale getirmişlerdi.

Bugün AK Parti ile MHP'nin "sarsılmaz" ittifakı da ilk önce herkesi şaşırtmamış mıydı 2015'e kadar iki parti arasındaki ilişki ancak "karşılıklı düşmanlık"