Kanal İstanbul hükümetin gündeminde mi değil mi Mülakattan vaz geçilebilir mi vaz geçilemez mi
Hükümet mensuplarının ne dediğine kulak verdiğinizde bu soruların cevabını alamıyorsunuz. Daha doğrusu birbiriyle çelişen birtakım cevaplar çıkıyor karşınıza ve kafanız karışıyor.
Bakanlardan biri çıkıyor, "Kanal İstanbul gündemimizde yok, bu dedikodular muhalefetin uydurması" diye konuşuyor. Ertesi gün başka bir bakan ise "Ne olursa olsun, bu projeden vaz geçmeyiz" diyor. Hatta bir de şunu ekliyor: Paramız olmadığı için şimdilik yapamıyoruz, ileride para bulursak mutlaka yapacağız.
Peki halihazırda, koskoca Sazlıdere Baraj Gölü kurutularak yapılan inşaat neyin nesi
Yine bakanlardan biri o bölgede sürdürülen çalışmanın dar gelirli vatandaşlar için yapılan toplu konutların inşaatı olduğunu söylüyor. Peki, bu toplu konutlar niye ta Trakya'nın ortasında yapılıyor Ayrıca bu iş için bir gölün kurutulması mı gerekiyor
Kanal İstanbul havzası denilen o bölgede gerçekten de toplu konut inşa ediliyorsa Arap medyasındaki reklam kampanyalarıyla ne pazarlanıyor
Bu türden sorulara genellikle "vatan, millet, dış güçler, yalan, iftira" şeklinde sözlerle karşılık veriliyor.
Ancak konu hakkında konuşan bakanların hiçbirinden şu sorunun cevabını alamıyorsunuz: Orada dar gelirli vatandaşlar için toplu konut mu yapılıyor, yoksa paralı Araplar için lüks konutlar mı
Ortada net bir cevap yoksa vatandaş, bu konuda hükümetin hangi pozisyonda olduğunu nasıl anlayacak
Mülakat konusu da böyle bir konu 2023 seçimi öncesinde kaldırılacağı vaat edilen ama sonra kaldırılmasından vaz geçilen mülakat uygulaması için Milli Eğitim Bakanı "Kaldırılması düşünülemez" demişti, şimdiyse yeniden fikir değiştirmiş olmalı ki "Tamamen kalkıyor" müjdesi verdi.
Hatırlayacaksınız, biz bu konuyla ilgili tartışmalar sırasında, "Torpillilere yer açmak için mülakat yoluyla liyakatliler eleniyor" görüntüsü siyasi iktidarların taşıyabileceği türden bir bagaj değil diyorduk. Hükümet bu gerçeği yeni fark etmiş olabilir mi
Başka konularda da tıpkı Kanal İstanbul ve mülakat konularında olduğu gibi tutarsız, çelişkili ve birbirini yalanlayan açıklamalar yapılıyor özellikle son zamanlarda. Eskiden de vardı bunlar ama bir süredir dikkat çekecek ölçüde arttı.
Onun için geçmişe gitmeyip, yalnızca son birkaç günde yapılan açıklamalara bakınca iki mesele daha ortaya çıkıyor.
İlki şu: TÜSİAD yöneticileri devlete müdahaleye kalkıştıkları için başlarına gelen her şeyi fazlasıyla hak ettiler mi yoksa bu kişilerin göz altına alınması çok yanlış bir iş miydi
"Politikacılar, iş insanları, gazeteciler sorgulanıyor, tutuklanıyor, belediyelere kayyım atanıyor, teğmenler ihraç ediliyor" diyerek, bu tür hadiselerin sisteme olan güveni sarstığını ve ülke ekonomisi için risk oluşturduğunu dile getiren TÜSİAD yöneticileri için Cumhurbaşkanı Erdoğan, "haddini aştı" ifadesini kullanmış ve derneğin siyasete müdahale ettiğini söylemişti.
Bunun hemen ardından, Adalet Bakanı eleştirileri "Devlete müdahale girişimi" diye tanımladı, "hukuk çerçevesinde en güçlü şekilde karşılık vereceğimizden hiç kimsenin şüphesi olmasın" demişti. Ticaret Bakanı ise "Buram buram siyaset kokan ve 1990'ları, 28 Şubat günlerini hatırlatan bir çıkış çabası" diye konuşmuştu. Sanayi Bakanı da "Baştan sona kötümserlik, karamsarlık içeren konuşmaların muradı siyasete ayar vermek" ifadeleriyle salvoya katılmıştı.
Önceki gün ise duyduk ki AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Nihat Zeybekçi TÜSİAD'ı ziyaret etmiş,