ABD Başkanı Trump bazı "müttefik" ülkelerin liderleriyle yaptığı mutat siyasi görüşmeleri kendi kamuoyuna ticari alışveriş olarak sunuyor. Suudilere şu kadar mal sattım, Katar'dan bu kadar para aldım gibi açıklamalar yapıyor. Zaten karşılıklı çıkara dayalı olan siyasi ilişkilerden ekstra nakit tahsil etmeye çalışıyor. Özellikle Körfez monarşilerine "Sizin tahtınızın, tacınızın güvenliğini sağlıyoruz. Karşılığını nakit olarak ödeyin" diyor açık açık. Sanki bu işi bugüne kadar sevabına yapıyorlarmış gibi.
ABD'nin tüccar başkanının Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşeceğinin duyurulması öncesinde ortaya çıkan "alışveriş" iddiaları bu yüzden rahatsız edici.
Ana muhalefet lideri Özel, Erdoğan'ın Trump'ın oğluna "Bana bir randevu ayarlarsanız 300 tane Boeing uçağı siparişinin sözünü veriyorum" dediğini ileri sürmüştü.
Daha sonra Bloomberg, "Türkiye'ye 250 uçak satışıyla ilgili protokolün hazırlandığını" duyurdu. Bu arada Trump da Erdoğan ile görüştüğünde "büyük miktarda Boeing satışı" ile F-35 ve F-16 konularının ele alınacağını söyledi.
Bu noktada ortaya çıkan birçok soru var. İlki, 250 adet yeni yolcu uçağına ihtiyacımız var mı THY filosunda halihazırda 500 civarında uçak olduğu ve havacılık sektörünün şartları bilindiğine göre 250 uçak ticari gerekçelerle mi alınacak
Gerçekten bu uçaklara ihtiyaç varsa, Boeing'den almak zorunda mıyız
Amnesty International (Uluslararası Af Örgütü) tarafından İsrail'in soykırımına ortak olduğu açıklanan bu şirketin alternatifi yok mu
2015 seçim kampanyası sırasında, yani bundan 10 yıl önce, "2019 yılında semalarımızda yerli yolcu uçakları uçacak" vaadinde bulunulduğunu hiç hatırlatmıyorum bile…
Boeing tartışmaları devam ederken, sürpriz bir hamleyle daha karşılaştık… 2018 yılında ABD menşeli ürünlere getirilmiş olan ek vergiler karşılıksız olarak yürürlükten kaldırıldı.
Diğer yandan, Washington'da kurulacak alışveriş masasında Türkiye'deki nadir metallerin de yer alacağı söyleniyor.
Anlaşılan o ki muhatabımızı memnun etmek için elimizden ne geliyorsa yapmaya çalışıyoruz ama bu memnuniyetin karşılığında ne almayı istediğimiz pek belli değil.
Söz konusu görüşmeye ilişkin olarak ABD tarafının neler istediği -ve hatta neler alacağı- belli olsa da Türk tarafına bu alışverişin "alış" kısmından ne düşeceği meçhul görünüyor.
ABD Başkanından alınacak randevunun bile bu kadar önemsendiği bir ülkede iktidarın diğer ortağının bugünlerde ABD'ye karşı Çin ve Rusya ile ittifak önermesi de dikkatlerden kaçmayacak bir tezat.
Biliyorsunuz, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin ortaya attığı "Türkiye-Rusya-Çin ittifakı" önerisini aklı başında herkes eleştirdi. Bu yaklaşımın iki asır önce benimsediğimiz "Batı dünyasının siyasi, sosyal ve ekonomik standartlarına erişme" hedefiyle de jeopolitik şartlardan kaynaklanan güvenlik realiteleriyle de uyuşmadığı vurgulandı.