Siyasette yaşanan İmralı krizi dolayısıyla tarafların aslında çözüm sürecinden de çok farklı şeyler anladığı ortaya çıktı. Oysa şimdiye kadar yol haritası ve kapsamın sınırları konusunda bir uzlaşının oluşmuş olması gerekirdi.
Süreç aslında kamuoyundan ciddi ölçüde onay gördü ve görüyor. Microsoft'un yapay zeka uygulaması Bing'e hazırlattığım grafiğe göre genel destek oranı bu yılın eylül ayında yüzde seksen seviyesine yükselmiş durumda. Ancak sonra düşüş başlamış ve içinde bulunduğumuz ayda yüzde altmışın altına kadar inmiş. Farklı kamuoyu firmalarının gerçekleştirdiği anketlerin verdiği ortalama sonuç sürece en büyük desteği AK Parti ve DEM seçmeninin verdiği şeklinde. CHP tabanı genel ortalamanın biraz altında. Sürecin başlatıcı ve mimarı durumundaki MHP'nin tabanı ise bu girişime en az destek veren kesim. Yani bu seçmen grubunun desteği muhalif İYİ Parti tabanının da altında. Buradan da Bahçeli'nin sergilediği siyasi fedakarlığın boyutu anlaşılabiliyor.
Sürece yönelik kamuoyu desteği oranlarında görülen yükseliş ve inişlerin sebepleri genel olarak siyasi açıklamalarla ve uluslararası veya küresel gelişmelerle ilgili gibi görünüyor.
Bugünlerde de bilhassa İmralı ziyareti konusunun gerekliliği kamuoyuna izah edilmediği ve ortaya çıkan kriz iyi yönetilmediği için bir kırılma oluşması mümkün. Vatandaşın hassasiyetleri dikkate alınmadan atılan adımlar ve bunların bir kısmının iktidar ortakları arasında bir anlaşmazlık konusu olduğunun görülmesi doğal olarak "güven sorunu" oluşturacak ve kamuoyu desteğinde kırılmalara yol açacaktır.
"Öcalan'ı ziyaret" ısrarının yol açtığı siyasi krizin tabana sirayet etme riskinin fark edilmemiş olması da ilginç. Oysa kamuoyunda süreci destekleyenlerin önemli bir bölümü terör örgütünün silah bırakması karşılığında Öcalan'ın gerekirse affedilmesine bile -kerhen de olsa- onay veriyor(du) ama böyle bir kişinin bu ülkenin Kürt vatandaşlarının lideri ve siyasi temsilcisi makamına getirilmesi başlangıçta duyurulan hedefler arasında değildi.
Haddizatında DEM Parti tabanında bile Öcalan'ı Kürtlerin lideri ve siyasi temsilcisi olarak görenler çoğunlukta değiller. Ancak bu kitlenin özellikle CHP'nin İmralı kararından rahatsız olduğu ortada. Bu rahatsızlığın sebebi ise Öcalan'ı ziyaret seremonisine katılmamanın çözüm sürecine destek vermekten vaz geçilmesi gibi anlaşılması.
Bu algının güçlenmesi yolunda iktidar cephesinde sarf edilen çabalar da göz ardı edilemeyecek kadar açık. Aynı zamanda bu durum meselenin, söylendiği gibi, siyaset üstü tutulmadığının da kanıtı. İstisnasız bütün milli meseleler günlük siyasetin araçlarıdır bizde zaten. Maalesef gerçek bu. Çözüm süreci de bundan azade değil.
Dolayısıyla, muhalefetin İmralı heyetine katılmama kararının "Terörün bitmesini, akan kanın durmasını istemiyorlar" propagandasına alet edilmesi şaşırtıcı değil. Ancak neyin ne olduğunu bilen DEM Parti yöneticilerinin de hiç vakit kaybetmeden bu koroya katılması "Cumhur İttifakına katılmanın gerekçesini mi arıyorlar" sorusuna yol açacaktır ister istemez.
Bu vesileyle hemen AK Parti ile MHP'nin yanında hizalanan DEM Partililerin muhalefete karşı "inkar ve imha siyaseti" gibi ifadeler kullanarak, artık geride bırakılması gereken, kötü bir jargonu canlandırmaları -ve bunu özellikle CHP'yi hedef alarak kullanmaları- da iyi niyet belirtisi gibi görünmüyor.
"Milletvekillerinizi İmralı'daki liderimizin ayağına göndermezseniz biz de Cumhur ittifakına gideriz" tehditlerinin ters etki yapacağını bile düşünmüyor olmaları ise asıl meselenin "Öcalan'la görüşülmesi" olup olmadığı konusunda kuşkulara yol açıyor.
Muhalefetin itirazının hangi gerekçelere dayandığını kamuoyuna anlatmakta zorluk çektiğini de görüyoruz. Olayın doğasından kaynaklanan bir zorluk bu.
Özellikle CHP'nin sürece desteği mutlaka gerekli görülüyor, hatta Öcalan

15