Hukuk binasını yıkmayın efendiler

Ana muhalefet partisinin kurultaylarına ilişkin davada çıkan mahkeme kararının olumlu sayılması gerektiğini söylemek lazım. Yalnızca muhalefet açısından değil, iktidar açısından da. Şunun için: 2023'te Özgür Özel'in genel başkan seçildiği CHP kurultayının iptali talebiyle iki yıl sonra açılan davanın hukuki zeminde bir anlamı bulunmuyor.

Siyasi partilerin kongre süreçleri ilçe seçim kurullarının gözetimi altında gerçekleştirilir. Nihai olarak YSK onay verir. Usul yönünden bir hata veya eksiklik yoksa kongre sonuçları resmileşir. Dava konusu olan CHP kurultayının sonuçlarına ilişkin o dönemde itirazda bulunuldu, YSK toplanıp itirazları değerlendirdi ve kongrenin geçerli olduğuna hükmetti.

Dolayısıyla bilahare ortaya atılan birtakım iddialar üzerinden biri asliye hukukta, diğeri ağır ceza mahkemesinde olmak üzere açılan -ve daha sonra birleştirilen- davaların yasal ve anayasal zemini yok. Çünkü Türkiye'nin anayasal düzeninde hükümleri kesin ve temyize kapalı olan iki yüksek yargı kurumundan biri Yüksek Seçim Kurulu, diğeri Anayasa Mahkemesi.

Anayasamız herhangi bir siyasi parti kurultayının iptali için herhangi bir mahkemede dava açılmasına izin vermiyor. Söz konusu davaların buna rağmen açılmış olması YSK'nın anayasal yetkisini tanımamak demek. Keza konu hakkında AYM'nin kararı da var, o da tanınmadı.

Demek ki buradaki asıl problem CHP kurultayında ne olup bittiği değil, yargının bu konuya dahil olma şeklidir. CHP kurultayının değil, yargının tutumunun tartışılması gerekiyordu geçen süre boyunca. (Çünkü hukukta "usul esasa mukaddemdir.") Bu husus pek tartışılmadı maalesef. Tartışılmadı yerine tartışılamadı demek lazım aslında. Niye tartışılamadığı malum: Siyasi beklentiler.

Ancak iktidar kanadının hukukçuları da işin bu tarafıyla pek ilgilenmedi. Yapılan işin yanlış olduğunu söylemedi. Oysa hukukçunun işi önündeki meselenin hukuki tarafıyla ilgilenmek olmalı. Siyaset yapan hukukçu da mensup olduğu siyasete bu yönüyle katkıda bulunmak durumunda. Hukuk binası yıkılırsa herkesin enkaz altında kalacağını hatırlatmak bu kişilere düşer.

AK Parti kanadından bu hassasiyeti gösteren, dolaylı olarak kendi partisini de uyaran az sayıda isimden biri hukukçu Recep Özel'di. İktidar partisinin YSK'daki temsilcisi olan Özel şunu söylüyordu: "YSK kararını asliye ceza mahkemesi veya ağır ceza mahkemesi bozamaz, bozmamalı, böyle bir şey olamaz. Eğer bozarsa bütün sistem allak bullak olur. Siyasi partilerin davalarında, kongrelerinde 'yok hükmünde kabul edilmesi' gibi bir karar görülmüş bir şey değil."

Hukuk binasının yıkılmasının herkesi ilgilendirecek sonuçları bir yana, siyasetin yargı eli ile dizayn edilmek istendiğini gösteren bir tablo da iktidarın lehine bir sonuç üretemez. Her konuya kısa vadede bir kâr elde etme yaklaşımıyla bakan siyaset anlayışı ne kısa vadede ne de uzun vadede kâr elde edemez aslında.

Geçenlerde de yazmıştım, tekrarlayacağım: Meselenin hukuki boyutu ve bununla ilgili sakıncaları yanında siyasi boyutu ve siyasi sakıncaları da önem taşıyor. Dolayısıyla gelişmeleri bu zaviyeden de değerlendirmek gerekiyor.