Akdeniz'de bir İsrail savaş gemisi batmalı! Bir İsrail uçağı düşmeli. Yüzyıllarca nöbet tuttuk 19. yüzyılda durdurulduk.

BM Genel Kurulu'nda konuşan Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro; "Dünya ülkelerini ve halklarını, ordularını ve silahlarını birleştirmeye davet ediyorum. Filistin'i kurtarmalıyız" derken "korkusuz" bir sesti.

Şili Devlet Başkanı Gabriel Boric, "Netenyahu'nun ailesiyle birlikte bir füze saldırısıyla yok edildiğini görmek istiyorum" derken "korkusuz"du.

Şimdi siz, iki liderin açıklamasını da "aşırı" diyeceksiniz. Aynı Netanyahu 20 bin bebek ve çocuğu füze saldırılarıyla toprağa gömerken, Filistin liderlerini füze saldırılarıyla, aileleriyle birlikte, yok ederken bunu "İsrail normali" görmek işte o korkunun en aşağılık halidir.


İSPANYA'NIN ASİL DURUŞU DÜNYAYA ÖRNEK OLMALI…

Avrupa'dan bir İspanya yükseldi. Hava sahasını, limanlarını İsrail'e kapattı. Silah ambargosu başlattı. İsrail'i soykırımla mahkûm etmek için güçlü adımlar attı ve insanlığın önüne geçti. Başbakan Pedro Sanchez, Gazze'ye giden sivilleri korumak için donanmasını harekete geçirdi, bir savaş gemisi gönderdi.

Filistin'i tanımayarak büyük itibar kaybı yaşayan İtalya Başbakanı Giorgia Meloni bile, Gazze filosundaki sivilleri korumak için iki savaş gemisi gönderdi.

Almanya soykırıma arka çıkarken bütün Avrupa sokaklara aktı, hükümetleri zorladı, liderleri cesaretlendirdi. Biliyoruz ki, bu dalgayı arkasına alan kazanacak. Bu rüzgâra direnen liderler yok olup gidecek.


ERDOĞAN'I İÇERİDEN DURDURMAK!

Türkiye, Filistin hassasiyeti en yüksek ülke. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın BM Genel Kurulu'ndaki konuşma ve çağrısı, bütün iklimleri harekete geçirmeye yönelik çabası insanlığı cesaretlendirdi.

Erdoğan belki bunun yüz katını yapmak istiyor ancak, aynı zamanda, içerideki "iç işgalci cephe"nin kötülükleri ile de boğuşmak zorunda bırakılıyor. İşte "Türkiye'yi içeriden vurmak" dediğimiz şey budur!

Ama artık bıçak kemiğe dayandı. Artık "ertelenemez" şeyler önümüzde yığıldı. Yüzyıllar sonra nöbeti ikinci kez devralmak için tarih ve siyasi genetik bizi harekete geçirdi.


HATIRLAYIN: BİZ, YÜZYILLAR SÜRECEK "NÖBET"İ İŞTE BÖYLE DEVRALMIŞTIK!

Hatırlayın. Abbasiler dönemi. Devasa devlet askeri olarak çökmüştü. Halife'nin özel birlikleri dışında ordu kalmamıştı. O sırada Müslüman olan Türkler Ön Asya'ya akıyorlardı. Abbasi halifesi akıllıca bir hareketle Müslüman Türklerden askeri birlikler kurmaya, imparatorluğu ayakta tutmaya çalışıyordu. Bugün Irak'taki Samarra şehri bile bir ordugâh olarak kurulmuştu. Ne yazık ki, ABD öncülüğünde Haçlı orduları Irak'ı işgal edip yakıp yıkarken Türkiye'de kimse Samarra'yı hatırlamadı bile.

Türkler nöbeti devralmaya başladı. Kafkaslara, Ortadoğu'ya, Anadolu'ya aktılar. Devletler kurdular, coğrafya inşa ettiler, tarihi değiştirdiler. Atlas Okyanusu'ndan Pasifik kıyalarına kadar geniş bir alanı dizayn ettiler.

Büyük Selçuklu Devleti'ni, Anadolu Selçuklu Devleti'ni, Osmanlı Devleti'ni kurdular. Çiftbaşlı Kartal sembolü ile hem doğuya hem batıya yöneldiler. Etnik davalar gütmediler, etnik komplekslere kapılmadılar. Bulundukları coğrafyada kim varsa onlarla ortak oldular. Tek cephe oldular. Bir bütün oldular.


19. YÜZYILIN SONUNDA DURDUK. DURDURULDUK. YÜZYILLARIN YORGUNUYDUK.

Ve bu nöbet yüzyıllarca devam etti. Haçlılarla, Moğollarla, Avrupalılarla mücadele ettiler. Viyana'ya ulaşıp Atlantik kıyısına çıkmaya çalıştılar. Bizim coğrafya, dünyanın merkez coğrafyası, bütün milletleri içine olan dev bir güce ulaştı, dünyanın eksenini biz kurduk.

19. yüzyılın sonunda durduk. Durdurulduk. Ve bizden öyle intikam alındı ki, coğrafyanın tamamında, her köşesinde şehit mezarları kurduk. Medine'de, Kudüs'te, Bağdat'a, Yemen'de, Şam'da, Kahire'de, Saraybosna'da, Bakü'de, Basra'da, Doğu Afrika'da…

Anadolu'yu bile imha etmeye, bizleri tarihten silmeye dönük en büyük "Haçlı İstilası"na tanık olduk.


BİZDEN BİN YILIN İNTİKAMINI ALDILAR.

19. yüzyılın sonunda ve 21. yüzyılın başında bize yönelik imha saldırıları başladı. Yüzyılların yorgunuyduk. Balkanlarda, Kafkaslar'da, Irak'ta, Yemen'de, Doğu Afrika'da, coğrafyanın tamamında milyonlarca insanımız kıyıma uğradı. Bizden bin yılın intikamı alınıyordu. Bugün büyük coğrafyanın her şehrinde şehit mezarlarımız bundan. Acılarımız, dramlarımız, sessiz ağıtlarımız bundan.

Bizi Anadolu'dan da sürmeye çalıştılar, burayı koruduk, buraya sığındık. Dev bir coğrafyayı Anadolu'ya sığdırdık.


YÜZ YIL BEKLEDİK. KİMSE GELMEDİ. KİMSE NÖBETİ DEVRALMADI.

20. yüzyılda sabırla bekledik. Biz yenildik nöbeti başkaları alsın dedik. Hiçbir ülke hiçbir millet nöbeti devralmadı. Yüz yıl bekledik. "Biz yorgunuz siz devam edin, nöbeti devralın" dedik. Gelmediler. Kimse gelmedi. Kimse ayağa kalkmadı.

Biz beklerken coğrafya da, ülkeler de, milletler de tarihin en acı ve aşağılık çöküşünü yaşadı. Müslüman soykırımı ve Batı barbarlığı şehirlerimize, sokaklarımıza, zihinlerimize kadar girdi. İşte o "korku" ile dolu idrakler inşa edildi.


BİN YILLIK "NÖBET İKİNCİ KEZ" BAŞLAYACAKTI! KAÇMADIK, KAÇMAYI BİLMEDİK.

Tarih yine bizi çağırdı. Bin yıllık nöbet ikinci kez başlayacaktı. Bu bir siyasi hırs değildi, siyasi hedef değildi, coğrafya ve zenginlik azgınlığı değildi. Bu bir kaderdi, bu bir siyasi genetikti. 19. yüzyılda çökerken kimse yoktu, şimdi nöbeti ikinci kez devralmaya hazırlanırken yine kimse yok.

Ama korku korkutmaya, yenilgi zafere, çöküş yükselişe, coğrafya kenetlenmeye, milletler onurlu geleceğe mecburdu. Tarihin akışı bize bu yolu yeniden açtı, ikinci bin yıllık nöbet başladı. Kaçamadık, kaçmayı bilmedik.