Futbolda kulüp başkanlığı

Son kulüp başkanlığı seçimi Beşiktaş Futbol Kulübü'nde gerçekleşti. Hasan Arat yeni Başkan oldu.

Bu seçim sonrası Hasan Arat'ın bir dönem borsada işlem gören ARAT TEKSTİL üzerinden neler yaptığına dair sosyal medyada benim eski yazılarımdan alıntılar paylaşılmış.

Bedelli sermaye artırımları toplanan paralar "yabancı fona" satılıyor diye açıklamalar geçilirken, meğerse o hisseler yüksek fiyattan Türk yatırımcılara borsada satılmış... Ve Arat Tekstil ardından iflas bayrağını çekerek o hisseler adeta tuvalet kağıdı oluverdi.

Bugün ülkemizde 4 büyük takım borsada halka açık olarak işlem görüyor. Ama bu kulüpler yönetimsel olarak işlem görmemektedir. Yani borsadaki kulüp hisseleri yönetim seçimine etki etmiyor.

Bu arada şunu söyleyeyim: GS, FB ve TS halka açılırken gelirleri üzerinden hisse satmış ama sonradan giderleri de halka açık şirketlerinin içine eklemişlerdir. Burada kulüpleri kurtaralım diye SPK'nın yatırımcı haklarını ezerek verdiği kararlar olmuştur. Bu örneği neden verdiğimi ileride açıklayacağım.

Şimdi durum şudur: 4 büyük futbol kulübümüz adeta borç batağına saplanmış durumdadır. Bu durum yıllardır devam ediyor. Seçimle gelen hiçbir başkan kulübü kurtarayım diye büyük projeler gerçekleştirmiyor. Her başkan kendi döneminde parlak bir başarı için uzun vadede kulübe büyük zarar verecek adımları atabilmektedir.

Neydi formül "Başkasının parasını kendisi için harcamak"

Bu formülün orta-uzun vadede başarı getirme şansı asla olmuyor. Formülün başarı şansı için ne olması gerekiyor: "Kendi parasını kendisi için harcamak"

Bu nedenle "parayı verenlerin" kulüpleri yönetmesi daha verimli olacaktır. Parayı vermek demek, Başkanlık için değildir... Kulübün tamamı için paranın verilmesi gerekiyor.

80'lerin ikinci yarısından itibaren özellikle 90'larda İngiliz Ligi pek ilgimi çekmiyordu.

Sonradan bir bir İngiliz kulüplerine yabancılar talip olmaya başladı. Chelsea bunlardan en fazla duyduğumuz satış olayıydı. ABD'li olsun Arap olsun yabancı yatırımcılar İngiliz futbol kulüplerini satın alıyorlardı.

Ve bugün Premier Lig adeta tek başına bir ekol olmuş durumda.

Bir ara Katar Fonu bizim bir kulübümüzü satın alacak sözünü duyduğumda çok heyecanlanmıştım. Ama olmadı, sadece söylentiymiş.

Profesyonel futbol kulüplerinin şirketleşmesi ve bu şirketler üzerinden başkanlıklarının oluşması Turgut Özal zamanında ilk akla gelmişti.

Burada mantık şu: Parayı veren elini taşın altına koyacak... Yoksa bir başkan gelip kulübü batırıp sonra da yıllarca alacağının peşinde koşamayacak.

Futbol kulübünün hissedarları kulübü yönetmeli ki, savurganlıklar bitip verimlilik başlasın. Bu sayede seyircisiz kulüpler yerine taraftarı çok ama yatırım yapılmamış il takımları da ön plana çıkabilsin.

Mesela İstanbul'un seyircisiz bir semt takımı yerine her hafta stadı tıklım tıklım dolan bir il kulübüne yatırım belki de milyarlar kazandıracaktır.