Süleyman Kahveci Babam

Nasıl anlatacağımı inanın bilemiyorum. Hislerim o kadar karışık o kadar karmaşık ki

Yaşı 85'e gelmiş ve artık bu dünyada yaşayacağını yaşamıştır diye düşünerek kendimi teselli etmeye çalışıyorum. Ama olmuyor.

Olmuyor, çünkü mesele herkesin ölümlü olduğu bu dünyadan, bu son yolculuğun nasıl gerçekleştiği konusuna kilitleniyor. İşte tam orada tıkanıyorum.

Süleyman Kahveci

Pandeminin başladığı dönemlerde çok sevdiğim Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Birol Aydın'dan telefon gelmişti. "Babam seninle görüşmek istiyor" dediğinde karşımda muhteşem bir büyüğüm vardı. Adeta telefonla konuşurken eğilerek saygıda bulunduğumu hatırlıyorum.

"En kısa zamanda elinizi öpmeye geleceğim" dedim ama maalesef Yetişemeden pandemide son yolculuk gelip çatmıştı.

İşte o muhabbet içimde kaldığı için bir ay önce Babam "Aykut Erdoğdu'yu tanıyor musun Ben onu çok seviyorum" dediğinde kendisine Aykut Beyin telefonunu iletmiştim. Lakin kendisi o numarayı kaydedememiş ki, sonradan sorduğumda arayamadığını söyledi. Ben de samimiyetine güvenerek Aykut Erdoğdu'yu bayramda arayıp Babamın dileklerini ilettim.

"Sen hemen kapat, ben Süleyman Amca ile konuşacağım" dediğinde Babamın isteğinin yerine gelmesine çok sevinmiştim. Nitekim o konuşmada yanında bulunan akrabam Babamın ağlamaklı olduğunu söyledi.

Bu küçük anıyı neden anlatıyorum: Babam bayram tatilinde mide rahatsızlığı ile istifra etmeye başlıyor. Nerede ise her gün Terme ve 2 kez de Samsun'da hastane acillerine başvuruyor. Tek şikayeti mide yanması ve kusma

Hatta bayram tatili bittiğinde 15 Nisan günü doğrudan acil dışında doktora da gidiyor. 6 gün süren istifra hali geçmediği için yavaş yavaş halsizlik başlıyor. Lakin sağlık sistemimiz bir sorun görmüyor ve 6 gün tabiri caiz ise "bir şeyin yok" diyorlar. 7. gün bu süreç neden uzadı acaba, sağlık sorunu ciddi mi diye kalkıp Samsun'a gidiyorum ve yolda iken yine acile kaldırıldığını öğreniyorum.

6 gün "bir şey yok" denilen Babam için 7. gün adeta "umut yok" denildi. Ve 8. gün vefat etti.

Yıllarca eğitim sistemi-eğitim sistemi diye yırtınıp duruyorum. Yeni tıp fakültelerinin ve tıp eğitim öğretim kalitesinin seviyesinden bahsediyorum. Bilmem kaç kez ekranlarda "yürüyerek gittiğiniz hastanelerden ölünüz çıkacak" diye sert şekilde uyarılarda bulunuyordum. İşte bunu bizzat yaşadım.

Mesele sadece yeni doktor eğitim kalitesi mi Keşke bu kadar olsa İlla otel gibi "Şehir Hastaneleri" yapacağız tutkusu da burada önemli. Prof. Dr. Uğur Emek'in son yazılarına bakın. Çok önemli vurgular var. Sağlık sisteminde kaynaklar buraya akmaya başladı.

Kısaca sağlık sisteminde sorunlarımız hem temel yapıda hem de işleyen sistem içerisinde artarak devam ediyor.

Burada temel sorunların dışında işleyen sistem içi sorunlara da değinmek gerekiyor.

Mesela önüne gelen doğruca acillere gidiyor. O nedenle acil servisler tıklım tıklım Affedersiniz ama nerede ise ambulansları taksi olarak kullanmaya başlayanları mı söyleyelim.

Doktor başına düşen hasta sayısı ise çıldırtan türden. İnsan bu kadar hasta muayenesini bırakın, o hastalara selam bile veremez.

Daha burada şimdilik kısaca saydığım ve sayamadığım sorunlara önümüzdeki günlerde detaylı değineceğim. En azından Babamın son yolculuğu sistemde bir düzelmeye ve diğer insanların faydasına dokunsun istiyorum.

Ekonomik durumun bizleri getirdiği durum ortada. Yeterli kaynak yokluğundan yoğun bakım yatak sayısı yetişmiyor. Hastanelerin önemli kısmı bakımsızlıktan dökülüyor. İlaç derseniz zaten durum ortada. Ama tekrar edeyim ana mesele kaynak sorunu olduğu kadar kaynak kullanımından da geliyor.

Evde canı sıkılıp randevu alıp hastanelere gelenlerin durumunu kesmeden bu olmaz. Sağlık sistemini hunharca ve bedavaca bu derece kullanan başka bir toplum yok. Zaten kaynak kıtlığında bu iki durum birleştiğinde durum tam bir felaket oluyor.

Şimdilik konuyu burada kapatıyorum. Önümüzdeki günlerde konu hakkında daha geniş olarak sorunları dile getireceğim.

NE ÇOK DOST VARMIŞ