Vaazlar niçin tesirli olamıyor

Geçen hafta İstanbul'da Cuma namazı için turistlerin yoğun olduğu bir bölgede büyük bir camiye gitmiştim. Caminin içi dışı dolmuştu.

Vaiz efendi, dinî bir mevzuyu yüksek bir ses tonuyla, geçmiş zamandan hikâyeler anlatarak izah etmeye çalışıyordu. Vaazdan da pek tatmin olmadım. Cemaatin de bu işten tatmin olduğunu pek sanmıyorum. Acaba yapılan vaaz ve nasihatler niçin istenen manada etkili olamamaktadır

Bu mevzunun Üstad Bediüzzaman'ın da dikkatini çektiğini görmekteyiz. O, vaizleri dinlediğini, nasihatlerinin kendisine tesir etmemesinin üç sebepten kaynaklandığını ifade etmektedir:

Birinci sebep: Hocalarımız hazır zamanı geçmiş zamana kıyas etmektedirler. Tesirli olması için vaaz konusu iddiayı (dinî mevzuyu) ilmî delillerle ispat etmeleri gerekirken, onu tasvir ederek mübalağalı / abartılı göstermektedirler. Hâlbuki eski zaman insanlarında teslim kuvvetliydi. İnsanlar genellikle hocalara itimat ederlerdi.

Günümüzde materyalist akımların bulaşıcı bir hastalık gibi toplumlarda intişarıyla teslim kırılmış, insanlar akıllarıyla telif edemedikleri meseleleri sorgulayarak, inanmak için ispat istenmektedir. Zamanımızda inançsızlık fen ve felsefeden gelmektedir. Bu yüzden zihinler karışıktır. Vaazlarda bu karışıklığı izale edecek ilmî izahlar yerine, parlak dinî hikâyeler anlatmak cemaati ikna etmemektedir. 2

İkincisi: Vaizlerimiz, bir şeyi tergip (sevdirme) ve terhip etmekle (korkutmakla), ondan daha mühim bir şeyin değerini düşüreceklerinden, muvazene-i Şeriatı muhafaza etmemektedirler. Meselâ gıybet yapmayı katle / insan öldürmeye eşit, ayakta bevl etmeyi, zina derecesinde göstermek, bir dirhem (üç gram) sadaka vermeği, Hac sevabına mukabil tutmak gibi muvazenesiz sözler, katil, zina ve Haccın kıymetini düşürmektir. 3

Üçüncüsü: Hocalarımız, belagatın gereği olan mukteza-i hâle mutabık, yani zamanın gereklerine uygun, zamanın hastalığına münasip söz söylememektedirler. Sanki insanları eski zamanın köşelerine çekiyorlar ve konuşuyorlar. Hâlbuki büyük vaizlerimiz hem muhakkik (araştırıcı) âlimler olmalılar, ta ki sözlerini ispat ve insanları ikna edebilsinler, hem de mudakkik (ince tetkik eden), hikmetli söz söyleyen kişiler olmalılar. Ta ki onlar, şeriatın muvazenesini bozmasınlar, ilim ve fennin hükmettiği günümüzde zamana uygun, insanları ikna eden hatipler olabilsinler. Böyle olmaları şart olduğunu söylemektedir. 4