İade ve değişim yoktur!

Vaktiyle, Hoca Nasreddin camide vaaz ettikten sonra sarıklı fesini uzatıp cemaatten para toplamak ister.

Hocanın fesi elden ele dolaşır. Ancak fes, sarığı kaybolmuş ve içi boş bir şekilde yine Hocanın eline gelir. Ellerini havaya kaldıran Hoca, "Allah'ım sana şükürler olsun" der.

Cemaat hayretle sorar, "Hoca, sen neye şükrediyorsun"

Hoca cevap verir: "Bu kargaşada fesin geri gelişine..."

Bugünkü köşe yazımız, iki kişi "başında fes yok" dediği halde, başını yoklamayanlar hakkında olacak.

Malumunuz; telefonda kendisini asker, polis, savcı gibi tanıtarak mağdurları korkutmak suretiyle dolandıran çeteler oldukça yaygın.

Özellikle yapay zekânın gelişmesi ile kişilerin ses ve görüntülerini aslına yakın bir şekilde kopyalayabilme ve bu teknoloji ile bankaların bilişim sistemlerine kolayca erişebilme imkânı, sektörün önünün açık olduğunu gösteriyor.

Konuya, telefon dolandırıcılığı suçu işleyen çetelerinin hiyerarşik yapısından bahsederek başlayalım:

* Baron: Örgüt lideridir ve suç gelirinden azamî derecede faydalanan kişidir.

* Konuşmacı/Atıcı: Mağdur ile telefonda konuşan, onu ikna veya tehdit eden kişidir.

* Aracı: Konuşmacının ikna ettiği mağdurlardan paranın alınması için konuşmacıya "eldenci" ve "hesapçı" kişi temin eden, bulan kişidir.

* Hesapçı: İkna edilen mağdurun para gönderdiği hesabın sahibidir.

* Eldenci: İkna edilen mağdurun yanına gidip parayı bizzat elden teslim alan kişidir.

Parasını bu çeteye kaptıran bir mağdur şikâyette bulunduğunda, soruşturma savcısı; mağdurun para gönderdiği banka hesabının sahibi ile mağduru arayan telefon numarasının hat sahibini yakalayıp, onlara dava açıyor.

Oysa işin aslı şu: Bu çeteler, kullandığı banka hesaplarını hesap sahiplerine cüz'î ücretler ödemek suretiyle kiralıyorlar. Kullandıkları telefon numaralarının ise ekserisi Suriye Vatandaşları üzerine kayıtlı.

Vatandaşın kapısına kadar gidip parayı elden alan kişiler yani "eldenciler" ise "Hesaplarımızda haciz var, nakit ile çalışıyoruz, bizim için kuryelik yapar mısın" denilerek bulunuyor.

Böylece mahkemeler; yalnızca, çetelerin hiyerarşik yapısında altlarda bulunan ve suç ile ilgisi sınırlı olan "hesapçılar" ile "eldencilere" ve nadiren de olsa aracılara ceza verebiliyor.

Mağdur, "asıl failler başka" diyerek itiraz edince de yargı; "şimdi onu tespitle kim uğraşacak, sen bul, bulursan ben cezalandırırım" diyerek kulağının üstüne yatıyor. Suçun asıl failleri olan "atıcı" ile "baron" ise savcılar ve mahkemeler muhakemeyi derinleştirmedikleri için yakalanamıyor.