Çete-leme, çitile!

Vaktiyle, memleketin birinde, meteliksiz bir adam zengin bir ahbabından yana yakıla ödünç para ister. Zengin adam arkadaşını kırmaz ve gönülsüz de olsa parayı verir.

Öğleye doğru yarı boş bir lokantaya giren zengin adam bir de bakar ki sabah ödünç verdiği meteliksiz arkadaşı oturmuş hindi dolması yemektedir.

Öfkelenen adam, dolmayı midesine indirmekte olan arkadaşının yanına yaklaşır ve öfkeyle, "aşk olsun" der, "Sen benden yana yakıla borç iste, sonra gel burada hindi dolması ye. Olacak iş değil doğrusu..."

Lokması boğazına dizilen adam başını öne eğer ve şöyle cevap verir: "Afedersin, ama param olmadığı zaman zaten hindi dolması yiyemiyorum. Şimdi cebimde param var, ama şimdi de sen beni darladığın için yiyemiyorum. Yahu ben ne zaman hindi dolması yiyeceğim be adam"

Bugünkü köşe yazımız düşüşteki hindiler hakkında olacak.

Kişilere değil, mesaja odaklanmayı rica ederek anlatalım:

Sedat Peker, Sözcü'den Saygı Öztürk'e konuşmuş ve geçtiğimiz yıl Van gölü kıyısında ölü bulunan Rojin Kabaiş'in ölümüyle ilgili bilgi verenlere 25 milyon lira ödül vereceğini açıklamış.

Ayrıca Peker'e göre yeni nesil mafyalara çözüm, genç yoksulluğu bitirmek. Şöyle:

"Cumhuriyetin kuruluşundan sonraki süreçte dinî duyguları daha yoğun yaşayan insanlarımız çok uzun seneler kendilerinin ekonomik olarak fakirleştirilmeye çalışıldıklarına inandılar. Devletin hiçbir biriminde çalışmalarına, kadro almalarına müsaade edilmediğini söylediler. Yani laik kesimin hem kendi zenginlerini oluştururken, hem de kendi kadrolarını her yere yerleştirdiklerine inandılar. Kendini laik olarak adlandıran insanların kısmen şımarıklığı, kısmen de aşırıya kaçan bazı uygulamaları yüzünden (türban konusu gibi) tepki olarak dinî hassasiyeti olan AK Parti hükümetini iktidar yaptılar. 20 yıldan fazla süren AK Parti iktidarı da misilleme olarak kendi zenginlerini çıkartıp devlette kendi kadrolarını oluşturmaya çalıştı..."

Peker, bu ikili ayrımdan sonra, "ben ülkemizin ikiye değil üçe ayrıldığını düşünüyorum" diyor ve ekliyor:

"Nesiller boyu fakir olan, tek öncelikleri gördükleri diğer varlıklı aileler gibi yaşamak isteyen bir kesim var. Fakirlik bu kesimin DNA'sına kadar adeta işlemiş gibi. Dedelerinin babaları fakir, dedeleri fakir, babaları fakir, kendileri fakir. Sayıca fazla olan bu insanların aşırı dindarlık ya da laiklik gibi bir öncelikleri yok. Laik yaşantısı olan zenginlerin çocuklarını görüyorlar. Dindar yaşantısı olan zengin kesimin çocuklarını görüyorlar. Bu zenginlikleri kendi alın terleriyle kazanmadıklarına, ayrıca bu çocukların ailelerinin de bu zenginliklerini çalışarak kazanmadıklarına inanıyorlar ve diyorlar ki 'Biz niye zengin değiliz'..."