İhtiyar adam ve torunu

İhtiyar adam ve torunu

HÜSEYİN ÖZTÜRK

Bugün, Tolstoy'un bir hikâyesine yol verelim! Doğan her insan bir şekilde mutlak sona varacaktır. Bütün mesele, nasıl bir sonla sonlanacağımızdır.

Bir kimse nasıl yaşar ve hayatı boyunca ne ekerse, ömrünün hitamına biçe biçe varır ve hasadını tamam edince dünyaya veda eder.

Hikâyeye geçelim:

"Adam çok ihtiyardı. Ayakları üstünde zor yürüyor, gözleri görmüyor, kulakları duymuyor, dişleri kalmamış, yedikleri ağzının iki yanına akıyordu.

Oğul ve gelin, artık onu yanlarına oturtmadılar ve yemeklerini peçkanın (köy evlerinde ocaklık) yanında verdiler.

Bir keresinde, öğlen yemeğini bir kâseye koyarak ocaklığın yanındaki yükseltiye, ihtiyarın önüne koydular. İhtiyar kâseyi önüne çekmek isterken, kâse devrildi ve kırıldı.

Gelin, kâsenin kırıldığını görünce, ihtiyara (kayınpederine) bağırıp çağırmaya başladı, dikkatsizlikle suçladı ve bundan sonra artık geniş bir ahşap kap içerisinde yemek vereceğini söyledi. Söz ihtiyarın boğazında düğümlendi ve derin bir ah çekerek sesini çıkaramadı.

*

Aradan bir müddet geçtikten sonra kocası ile karısı evlerinde oturuyorlardı. Baktılar ki, küçük oğulları, büyük bir gayretle döşeme üzerinde tahta parçalarıyla bir şey yapıyordu.

Babası, bir müddet izledikten sonra çocuğuna sordu:

-Oğlum Mişa, sen ne yapmak istiyorsun

Mişa:

-Baba lahanka yapıyorum! (Lahanka ahşaptan yapılmış kap. Anadolu'da da köpekler yal yesin diye ağaçtan oyulmuş geniş tas)

-Oğlum lahanka ne için lazım oldu ne yapacaksın

Mişa:

-Baba senin ve annem için yapıyorum. Siz de yaşlandığınızda, ocaklığın yanında sizi bu lahanka ile besleyeceğim.

Çocuklarından bu cevabı alan baba ve anne birbirlerine baktılar ve başlarını önlerine eğerek ağladılar, pişman oldular, utandılar.

Babalarını önemsemişler, onları yetiştirenin, büyütenin kim olduğunu unutmuşlardı. Çocuğun verdiği dersten sonra oğul ve gelin, artık ihtiyarı yanlarına aldılar ve özenle ilgilenmeye, bakmaya başladılar".