Çanakkale Zaferi tarihi devamlılıktan koparılmamalı

Çanakkale deniz ve kara savaşları, ısrarla tarihi devamlılıktan koparılmak istenmektedir. Oysa her yönüyle milletimize mal edilmesi gerekirken, maalesef bile isteye tartışma konusu yapılmaktadır.

Bu husus asla iyi niyetle bağdaşmaz. Bütün bir Devleti Ali'nin, en üst subayından Mehmetçiğe kadar cephede topyekûn bir ve beraber olmuş, kardeşten öte birlik ve beraberlik içerisinde, topraklarımızın asırlık düşmanı Haçlılara karşı zafer elde etmiştir.

Günümüzde belli kesimler, Çanakkale Zaferini tarihi devamlılıktan koparma adına ideolojik ve siyasi oyunlar sergileseler de devletimiz ve milletimiz, İstiklalini baki kılmak için hamdolsun ısrarla sahiplenmektedir.

Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı, tarihi devamlılık anlamında muhteşem işler yapmış. Bölgedeki kaleler, tabyalar, diğer eserler, Kilit Bahir köyünün tepe noktasında bulunan ve bölgenin manevi bekçisi kabul edilen Cahidi Sultan devamlılığın çok önemli şahitlerindendir.

Türkiye Yüzyılına girdiğimiz şu sıralarda milletimizin 250 bin kaybı, 80 bini aşkın şehidiyle, ayrıca Haçlı Batılıların ellerindeki belgelere, bilgilere, hatıralara rağmen tartışmak; cephede çatışan subayından erine ve ailelerine kadar büyük bir ihanettir.

İstanbul'un fethiyle başlayan Çanakkale Boğazını savunma meselesi, V. Mehmet Reşat'a kadar bütün padişahların önceliği olmuştur. Hatta Seddülbahir kalesini yaptıran da IV. Mehmet'in annesi Hatice Turhan Sultan'dır.

Yeri gelmişken aşağıya Mehmet Akif Ersoy'un Çanakkale Şehitlerine şiirinden birkaç mısra almak istiyorum. Çünkü söyleyeceklerim var.

"Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın

Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;

Sen ki, a'sara gömülsen taşacaksın Heyhat

Sana gelmez bu ufuklar; seni almaz bu cihat"...

Bugün bile hâlâ Alan Başkanlığı şehit mezarları buluyor ve ihya ediyor. Meramımızı yine mısralara yükleyelim.

"Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...

O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,

Vurulup temiz alnından, uzanmış yatıyor;

Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!