Meziyetlerimizle olan imtihanımız

İlmine-irfanına, feyzine-faziletine, ihlâsına, istiğnasına, mahviyetine-tevazuuna

Hemen her insaf ehli insanın gıptayla, takdir ederek sena ettikleri; altı bin sayfalık emsalsiz Risale-i Nur Külliyatı'nın müellifi Üstad Bediüzzaman'ın; saymakla bitiremeyeceğiz meziyetlerine rağmen, "Ben de sizin bu ders-i Kur'aniyede bir ders arkadaşınızım.", "Evet, lezzetli üzüm salkımlarının hâsiyetleri, kuru çubuğunda aranılmaz. İşte ben de öyle bir kuru çubuk hükmündeyim.", "Ben bir çekirdektim, çürüdüm gittim. Bütün kıymet Kur'ân-ı Hakîm'in manası ve hakikatli tefsiri olan Risale-i Nur'a aittir.", "Ben kendimi beğenmiyorum; beni beğenenleri de beğenmiyorum.", "Bütün dünya beni medh ü sena etse beni inandıramaz ki ben iyiyim ve sahib-i kemalim" gibi ifadeler kullanması dikkat çekicidir.

Hemen herkesin gıpta ile bakıp takdir ettiği onca meziyetlerine rağmen, "Ben bir çekirdektim, çürüdüm gittim." ifadeleriyle kendisini âdeta sıradan bir ehl-i din gibi takdim ederek nazara vermesini nasıl anlamalı, nasıl yorumlamalı

Üstad Bediüzzaman, mahviyet ve tevazu yüklü bu ifadelerle, saymakla bitiremeyeceğimiz o harika meziyetlerini kamufle etmekle beraber, başta hâdimleri olmak üzere bütün ehl-i dine de, aynı şekilde, kendilerinde var olan meziyetler ve istidatlar için, "Meziyetin varsa hafa gizlilik türabında kalsın..." ikazında, tavsiyesinde bulunuyor.

Elimizde bulunan altın, elmas gibi kıymetli madenlerimizi, zayi olmamaları için; rastgele, görünür yerlere değil de kimsenin göremeyeceği emniyetli yerlere koyduğumuz gibi, birer ihsan-ı İlâhî olarak bize verilen bazı kıymetli meziyetlerimizi veya kabiliyetlerimizi olur olmaz yerlerde teşhir etmek yerine, yerine göre kamufle etmemizin daha doğru olduğunu Üstad, "...hafâ türabında kalsın.." diyerek nazara veriyor.

Üstad Bediüzzaman'ın bu tavsiyelerini görmezden gelerek; her yerde, her zaman insanların teveccühlerini ve taltiflerini celbetmek için vitrinlerde görünmeyi alışkanlık hâline getirirsek bu hizmet-i Kur'âniye'de bulunan kardeşlerin hukuklarını çiğnemiş oluruz; daha da tehlikeli olanı, belki de farkına varmadan kendimizi enaniyet, gurur ve kibir gibi çirkin hasletlerin içinde bulmuş oluruz.