Hayat serüvenimiz; çocukluk, delikanlılık, gençlik ve ihtiyarlık...
Erken bir ölüm başımıza gelmese hemen hepimiz bu serüveni yaşıyoruz. Çoğu insan; çocukluğu, hiçbir üzüntünün, sıkıntının, derdin ve stresin olmadığı, insanın en zevkli, en keyifli, en neşeli, en huzurlu devresi olarak tarif eder. Ki bana göre de aynen öyledir.
Hayatımızın baharı olarak bilinen delikanlılık ve gençlik de, hissin ve hevesin galeyanda olduğu; enerjinin ve kuvvetin zirvede olduğu, hayatın tozpembe görüldüğü, her türlü zevkin ve lezzetin yaşandığı bir dönemdir.
Bediüzzaman'ın tespitiyle; ömrümüzün kışı sayılan ihtiyarlık da; dünyevi emellerimizin ve beklentilerimizin sona erdiği, ölümün keşif kolları olan bazı arızaların ve hastalıkların bizi sarmasıyla enerjimizin ve kuvvetimizin dibe vurduğu, sabrımızın ve dayanma gücümüzün azaldığı, artık diyar-ı âhere meylimizin hissedildiği bir dönemdir.
İhtiyarlık dönemi, hemen her insan için böyle sıkıntılı, ağır, çekilmesi zor olan bir dönem olsa da, bütün ömrünü iman ve Kur'an hizmetlerine vakfetmenin verdiği huzur, sabır ve şükürden olacak ki Üstad Bediüzzaman: "...bu ihtiyarlığımın en sıkıntılı bir senesini, gençliğimin en ferahlı on senesine değiştirmem." diyerek ihtiyarlığından şekva etmek şöyle dursun, memnun olduğunu beyan ediyor.
Üstlendiği bir ulvi dava uğruna maruz kaldığı bütün zahmetlere, meşakkatlere mükemmel bir sabır ve şükürle karşı koyan Bediüzzaman; başa gelen, dayanılması imkansız gibi gelen bütün hastalıkları ve musibetleri tam bir teslimiyetle, sabır ve tevekkül ile karşılamasından herhalde alacağımız çok dersler olmalı.
Üstad Bediüzzaman'ın: "Hayat musibetlerle, hastalıklarla tasaffî eder, kemâl bulur, kuvvet bulur, terakkî eder, netice verir, tekemmül eder, vazife-i hayatiyeyi yapar." şeklindeki ifadelerini gereği şekilde hazmedebilsek bu fani dünyada başımıza gelen musibet ve belalardan değil müşteki olmayız.
Ayrıca Üstad Bediüzzaman'ın: "Harb-i Umumî'yi gören ihtiyardır." şeklindeki dikkate değer ifadelerinden de, ihtiyarlığın; yaş rakamlarının ötesinde, yaşanan ciddi olayların hayatımızda bıraktığı derin elemler ve acılarla bir ilgisinin olduğunu anlıyoruz. Nice canların ve malların telefine sebep olan Harb-i Umumî'ye şahit olan o kahraman-ı İslâm, daha genç sayılan bir yaşta iken kendisini ihtiyar olarak tavsif etmiştir.