İstemediğim halde bana teklif edilen şimdiki deyimiyle İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü gibi bir makamı kabul edip etmeme noktasında doğrusu tereddüt içinde idim.
Gerçi meslekî yönden kendimi yeterli görüyordum, ama köy okulları da dahil olmak üzere ilçenin bütün okullarının eğitim ve öğretim gibi önemli meselelerinin sevk ve idaresi gibi tecrübe, kapasite, kabiliyet gerektiren bir görevi ve sorumluluğu üstlenmenin hiç de kolay olmayacağını bildiğimden her ne kadar bir tereddüt içinde olsam da hiç beklemediğim böyle ısrarlı bir teklifi istemeyerek de olsa kabul ettim.
Kerhen de olsa kabul etmek zorunda olduğum böyle bir görevden dolayı bir taraftan halet-i ruhiyemde hasıl olan bir sıkıntı ve stres beni rahatsız ederken; bir taraftan da hemen herkesin gıpta ile bakarak, talip olduğu ve eline geçmediği küçük de olsa bana teklif edilen böyle bir makamdan dolayı doğrusu his ve hevesin sevkiyle seviniyordum.
İleride maruz kalacağım sıkıntıları, musibet ve belâları hiç düşünmeden, bütün yakın akrabalarımın, dost ve ahbaplarımın bulunduğu doğup büyüdüğüm memleketimde kendi kendime tam da rahat ve huzur içinde bir hayat geçirir ve rahat-ı kalp ile emekli olurum diye hayal ediyordum.
Gelin görün ki "Evdeki hesap çarşıya uymadı." Kısa bir süre sonra hiç de tahmin etmediğim bana yönelik belâ ve saldırılar baş göstermeye başladı.
Sağ-sol çatışmalarının ötesinde nice canları hedef alan terör olaylarının yaşandığı o dönemde başta sol ideolojiye sahip amirlerim olmak üzere malum parti mensupları ve taraftarları olmak üzere hemen her çevreden kıskanç ve bozgunculuğu meslek edinen insanlar olmadık iftira ve yalanlarla bana karşı saldırılara başladılar.
Gücü ellerinde bulunduran ve işgal ettikleri makam ve mevkilerine sığınan amir konumundaki bazı zatlar "sol fikirli öğretmenlere baskı yaptığım, sağ görüşlü öğretmenleri kayırdığım, başörtüleriyle derse giren ve resmî törenlere katılmayan öğretmenlere göz yumduğum, Nurculuk yaptığım, bazı öğretmenlerin okulda namaz kılmalarına göz yumduğum, Atatürk'e hakaret ettiğim" gibi isnat ve suçlamalarla bana yönelik saldırılarına ara vermeden devam ediyorlardı.
Kurdun kuzuyu yemek için bahane aradığı misali gücü ellerinde bulunduran bazı makam sahibi dünyalık adamların sırf muhafazakâr ve aynı zamanda Nurcu olduğum için uydurdukları yalan ve iftiralarla beni rahat bırakmayacaklarını artık anlamıştım.