Pisi kolojik öyküler... Pandemi

'KEDİLER SAHİPLENDİKLERİNİ ANLATIYOR' Ayşen İnci'nin "Pisi kolojik Öyküler" kitabından naklettiğimiz iki öykünün tepkileri olumlu.. Pazar için hem keyifli, hem ailenin hemen hepsine hitap eden bir köşe düşünen bana da uyuyor. O zaman işte bir tane daha.. Kurtuluş'un dar sokaklarını mesken edinmiştim. Dünyaya geleli birkaç ay olmuştu ve ben yapayalnız, çaresiz dolanıp duruyordum sokaklarda. Uzun bir araştırma sonunda bana, daha doğrusu bizlere yiyecek ve su koyan, yanımızdan geçtikçe tatlı tatlı laf atan, arada bir başımızı okşayanların olduğu bu sokağa yerleşmeye karar vermiştim. Bir bakkal dükkânı olan Ahmet Amca, gitar sesi pencerelerden taşan Tolga, yalnız başına yaşayan Maide Teyze, bize mama koymayı hiç aksatmayan Nilgün Abla. Bu sokağı seçmemde en büyük etken onlardı. Aramızda bir bağ oluştuğundan ve birbirimize olan sevgimizden emin bir şekilde yaşayıp gidiyorduk ki beklenmedik bir şey oldu. Bir sabah şöyle keyifle gerinerek güne merhaba demeye hazırlanıyordum ki kabıma mama koymak için eğilen yüzü görünce korkudan tüylerim diken diken oldu. Sadece gözleri görünen, ağzında yüzünün yarısını kaplayan bir maskeyle bana bakan bir yüz. Şaşkınlıktan esneyen ağzımı kapatmayı unutmuş, gözlerim korkudan kocaman olmuş bakarken bir ses duyuldu maskenin ardından. "Tanımadın mı beni oğlum" Tolga Ağabey bu. Nasıl tanımam! Hem onun sesini, hem de geç saatlere kadar çaldığı gitarın penceresinden taşan sesini pek severim. Kendimi hemen toparlayıp şaşkınlıkla karışık bir teşekkür miyavı döküldü dudaklarımdan. Tam kendimi toparlayıp mamamı yemeye koyulmuştum ki bakkal dükkânını açmaya koyulan Ahmet Amca'nın da yüzünün yarısını saklamış olduğunu gördüm. Kötü bir şey yapmış, belki de büyük bir suç işlemiş olmalıydılar ki tanınmamak için böyle yüzlerini saklıyorlardı. Yanılmış olmayı diledim içimden. Çünkü ikisini de çok severim. Suç işleyecek insanlar değil onlar ama belli mi olur! "Beşer şaşar." Bu sözün ne anlama geldiğini bilmiyorum. Maide Teyze kapının önünde komşu Saliha Teyze ile konuşurken duymuştum. Emekli maaşını aldıkları bankanın çok sevdikleri, efendi yüzlü veznedarı, para çalmış. Bunu konuşurken Maide Teyze "Beşer şaşar" demişti. Sanırım bu söz Tolga Ağabey ve Ahmet Amca'ya da uyar. Uymasa da söyledim işte. Boyumdan büyük laflar etmeyi çok severim ben. Maide Teyze ile Saliha Teyze mahallede ne var ne yok, her şeyi bilirler. Onların kuyruğundan ayrılmayacağım. Neden böyle derler bilmiyorum, insanların kuyruğu yok ki! En doğrusu, kuyruğumu onlardan ayırmayacağım ki Ahmet Amca'yla Tolga Ağabey'in ne suç işlediklerini öğreneyim. Geçenlerde Nilgün Abla, Tolga Ağabey ile konuşurken "Mahallenin paparazzileri" dedi onlar için de çok güldüler. Tolga Ağabey pek bir güldü ama Nilgün Abla'nın kendisine bakan gözlerinin daha çok güldüğünü fark etmedi ya da fark etmemiş göründü. Çünkü bir sevgilisi var onun. Hazal adı. İnsan ve hayvan beğenisi farklıdır bilirim. İnsanlar için bembeyaz kedi güzeldir. Oysa ben onları çok soluk, renksiz bulurum. Şöyle alacalı bulacalı kediler cazip görünür gözüme. Neyse lafı uzatmayayım, Hazal her iki cins için de güzelliği tartışılmayacak bir kızdı. Tolga Ağabey deli oluyordu onun için. Nilgün Abla'nın ise onları her gördüğünde yüzü asılıyordu. Hazal kadar güzel değildi belki ama ben onun kara gözlerini, Hazal'ın cam gibi parlak mavi gözlerinden daha çok beğeniyordum. Ahmet Amca dükkânın kapılarını açtı, kapının önüne şöyle uyduruktan bir kova su döktü. Bense bir köşeye pısmış, olacakları beklemeye başlıyordum ki bir anda kamburumu çıkarıp kulaklarımı diktim ve en yakın ağacın arkasına saklandım. Sokakta yüzlerini maskeyle kapatmış kızlı erkekli bir grup heyecanla konuşarak geliyordu. Yüzümün yarısını ağacın kenarından çıkarmış bakıyordum ki en vurucu darbeyi o anda yedim. Maide Teyze, iyi yürekli, tombul Maide Teyze de yüzünün yarısını kapatan bir maskeyle kapıdan çıkmasın mı Allahım, ben nasıl bir sokağa, kimlerin arasına düşmüştüm Bir suçlular çetesinin içinde yaşıyormuşum da haberim yokmuş! Hele Maide Teyze'den hiç ummazdım doğrusu. "Sen de şaşmışsın işte" dedim içimden. Maide Teyze hızla bakkal dükkânına girdi. Ben de peşinden seğirttim, kapıda gizlenip dinlemeye başladım. Maide Teyze oflayarak içeri girip selamladı Ahmet Amca'yı. "Bir salgınımız eksikti!" diye söylendi Ahmet Amca. "Zaten işler kesattı. Böyle giderse iyice hapı yutarız." "Sorma, bizim oğlanın işinden de kaç kişiyi çıkarmışlar, ödü kopuyor sıra kendine gelecek diye" dertlendi Maide Teyze. Sonra maskesini çenesine kadar indirdi. "Bu da iyice bunaltıyor beni ama korkumdan çıkaramıyorum, çok cezası varmış." Derin nefes alınca kocaman memeleri şöyle bir kalktı indi. Aaa, maske takmış ama dudaklarını da boyamayı unutmamış! Kıpkırmızı ruju maskeden biraz çenesine bulaşmış ama olsun. En azından masum ya! O da, Ahmet Amca, Tolga Ağabey de! Tarifsiz bir huzur yayılıyor içime. Sevdiğim bu insanlar hakkında yanılmamış olmak kedi içgüdüme duyduğum güveni pekiştiriyor. Sonrasında işler büyük bir hızla gelişti. Artık maskelileri gördükçe yadırgamaz, korkmaz olmuştum. Bir gün Tolga Ağabey, beni kucakladığı gibi evine götürdü. "Bundan böyle, burada benimle yaşamaya ne dersin" diye sordu burnunu burnuma sürterek. Ne mi derim Yüreğimin en derininden kocaman bir miyavvv! Derken arada bazı günler sokağa çıkma yasakları kondu. Böyle günlerden birinde Hazal, bu salgın dönemini Tolga'nın yanında geçirmeye karar verdi. Tolga'nın keyfine diyecek yoktu. Bir köşede kurulmuş, tüylerimi yalıyordum ki gözü bana ilişti. "Adı ne bunun" diye sordu. Doğru ya! Bana "Oğlum" diyordu sadece ve yeryüzünde Hazal'dan başka ad yoktu onun için. Omuzlarını silkti Tolga Ağabey. Hazal hemen atıldı. "Bugünleri hatırlatacak bir isim koyalım. Pandemi olsun mu adı" dedi gülerek. Tolga Ağabey kahkaha atarak sarıldı ona. Böylece adım Pandemi oldu. Alışmam biraz zor oldu başlarda. Uyuklarken adımı duyar duymaz fırlıyordum. Bakıyordum ki televizyondan beni çağırıyorlar. Önceleri herkes beni tanıyor diye çok şaşırdım, sonra da biraz havalara girdim doğrusu. Yine bir gün adımı duyunca koşturdum ama duyduklarım beni çok şaşırttı. Benim yüzümden ölenlerin sayısı artmış. Allah kuru iftiradan saklasın! Ben kimseyi öldürmedim. Bu mutlaka beni kıskanan o iki kedinin iftirası. Tolga Ağabey beni evine aldı ya, çekemiyorlar. Acı acı Tolga Ağabey'e baktım, beni korusun diye. Neyse ki gerçekleri ve adımın