İki sahne ve... Devletim nerede..

Kaç defa yazdım.. İnsanoğlunun yürümeye başladığı andan itibaren, devletle ilk tanıştığı yer "trafik"tir. Kaldırımda yürürken, sokakta oynarken, üç tekerlekli bisikletine binerken, babası ya da başka bir akraba tanıdığın arabasına bindiğinden itibaren o ülkede devletin ne kadar güçlü, ne kadar saygın olduğunu anlamaya başlar.. Büyüdükçe de, devletle ilişkilerinde, o saygınlık ölçüsünü hep göz önünde tutar.. Şimdi Türkiye'deki trafik düzeni içinde devletle tanışan, o trafik içinde büyüyen çocukların ve gençlerin gözündeki devleti bir düşünün, lütfen.. En başta da siz düşünün, Sayın İçişleri Bakanımız!. Göreve geldiğinizde tüm teşkilatınıza bir Trafik Genelgesi yayınlamış, bu genelgeyi, resimli, kolay okunur bir kitapçık haline getirmiş, birer örneğini de medyaya dağıtmış olmalısınız ki, bana da geldi. Heyecanla sayfaları karıştırdım. Satır satır okudum.. Ve müthiş keyifle bir yazı kaleme aldım.. "Uzun yıllar sonra ilk defa bir İçişleri Bakanımız oldu" diye özetleyebilirim o yazıyı. Sorunlara vâkıf, çözümleri öneren ve teşkilata emreden bir bakan için daha ne denir ki. Sonrası.. Sonrası hayal kırıklığı.. O kitapçık hâlâ benim ofis masamda duruyor. Ama acaba İstanbul Valisi, İstanbul Emniyet Müdürü, İstanbul Trafik Müdürü alır almaz mı çöpe attılar yoksa şöyle bir karıştırıp mı fırlattılar. Çünkü 2016 Ağustos'undan bu yana, yani nerdeyse 6 senedir, zerre değişiklik görmedim desem yeridir. Kanıtı.. Yazacağım 2 sahne.. 2022 Mart'ından söz ediyorum.. Bu defa resim de basmıyorum, tarih de vermiyorum.. Çünkü, her gün, her saat bu sahneler aynen ve de aynen tekrarlanırken, tek günahları benim o sırada ordan geçmem olan polis kardeşlerimi yakmak istemiyorum.. Sizin Valiniz, sizin Emniyet ve Trafik Müdürleriniz kıllarını kıpırdatmazken, en alt derecedeki memurun günahı ne. Balık alırken, başına mı bakar, koklarsınız yoksa kuyruğuna mı. Atalarımız neler demiş neler. At sahibine göre kişner değil mi. Neyse.. Gelelim sahnelere.. Sahne 1.. Yer İstanbul'un tam da merkezi diyebilirsiniz.. Akmerkez'deki o zenginler ve sosyete lokantası Paper Moon'un önü.. Kaldırımın kenarında "devletin koyduğu levha" var.. Mavi fon üzerinde kırmızı bir çarpı işareti. Bu işaret, geçin park etmeyi, durma ve duraklamayı da yasaklar. Çünkü burası Ulus, Zorlu AVM ve Arnavutköy'den gelen ve giden yolların kesiştiği çok yoğun, çok bilmece gibi bir kavşaktır, bir.. O restorana gelen zenginler, efendiler, üst düzey, mesela Vali gibi bürokratların arabalarının park edeceği, açık ve kapalı iki de park yeri vardır, çok ama çok kısa mesafeler içinde. Şimdi sahneyi yazıyorum Sayın Bakanım.. Tam da o "Durmak, duraklamak yasaktır" levhasının altında hem de duble park etmiş bir lüks arabalar dizisi.. Ve kaldırımda bu arabalar boyu gidip gelen bir vale, bir değnekçi.. değil.. değil.. Bir polis memuru.. Devletin polisi, duraklamanın bile yasak olduğu yere duble park etmiş zengin arabalarına göz kulak oluyor, iyi mi. Sahne 2.. Keyifli bir iş için hafta arası öğleden sonra Hadımköy'e dek gittim geldim.. TEM yolunda gidiş 3 saati buldu.. Biz trafiğin zaman zaman tıkalı olduğu yolda, kurallara uygun gidiyoruz. Ama emniyet şeridi vızır vızır.. Geçen üç dört arabadan biri de beyaz plakalı ama çakarlı.. Ben uygar vatandaş olmanın bedelini avanaklık olarak öderken, devleti hiçe sayanlar benim üç saatte aldığım yolu yarım saatte gidiyorlar. Bu ölçümü ben yaptım. Dönüş gece geç vakitti.. Ayni yolun tamamı, emniyet şeridi gibi boş olunca yarım saat, bilemedin 40 dakika sürdü. Şimdi o emniyet şeridinde nerdeyse kilometre başı "Bu yolda EDS ile kontrol yapılır" yazıyor.. EDS.. Yani Elektronik Denetleme Sistemi.. Yapılıyor da, niye yüzlerce ama ne yüzlerce araba zerre takmıyor.. Talimhane'den birkaç yüz liraya aldığı çakarları çakarak, çoğu onu bile takmayarak emniyet şeridinden basıp gidiyor.. Çünkü öğleden sonra gittim. Gece döndüm. Yolda her türlü rezilliği gördüm, bir tek şey görmedim, Sayın Bakanım.. Trafik polisi.. Oysa İstanbul'un bir de "otoban polisi" kadrosu var.. Nerde bu polis. Yok.. Ne işe yarar EDS.. Hiçbir şeye.. Bu ülkede plakaya yazılan cezayı benim gibi uygar vatandaş(!) ya da gerçek adı ile enayiler hemen öder. Ötekiler, zerre aldırmazlar. Çünkü ben bildim bileli öyle oldu.. Bir af çıkar, tüm trafik cezaları, ana para ve faizleriyle silinir.. Sizin zamanınızda da silinmedi mi. Sayın Bakan, Sizden kaç defa rica ettim.. "Uygulatamayacağınız yasağı koymayın ki, devlet küçük düşmesin.." Bu "Durmak, duraklamak yasaktır" ve altındaki değnekçi polis, devlet mi şimdi. Ya da otobanda, kahrolası reziller, emniyet şeridinde çakarla cirit atarken, İstanbul Çevre Otoyolu'nda bir saniye olsun görünmeyen otoban polisi ve güya EDS ile kontrol devlet mi. O otobanda her gün yüzlerce, binlerce utanmaz, devleti hiçe sayarken suçlu onlar mı, yoksa ortada görünmeyen ve varlığını belli etmeyen devlet mi. İstanbul Valisi'ni, İstanbul Emniyet Müdürü'nü ve İstanbul Trafik Müdürü'nü, İstanbul trafiğini denetlemekle görevi olanları denetlerken gören bir, tek bir İstanbullu var mı. Vali, Emniyet Müdürü ve Trafik Müdürü olmak, kâğıt imzalamak, makam odasında çay kahve, eş dost ağırlamaktan ibaret. Onlar ancak Ankara'dan bir büyük İstanbul'a gelirse, ona yolları açmak ve o büyük açık alanda gazete ve televizyon kameralarına bir iki laf ediyorsa, omuz başında poz vermek için İstanbul'a çıkarlar, hepsi o.. Bu dediklerimin hepsini size de kanıtlarım Sayın Bakanım.. Var mısınız, 4. Murat gibi yapalım.. Bir gün bu beyzadelerin hiçbirine haber vermeden benimle buluşun. Benim arabaya binelim. Benim seçtiğim saatte, benim seçtiğim bir yere gidelim.. Gerek genel, gerek yerel devletin nasıl yerlerde süründüğünü gözlerinizle görmezseniz, ben bir daha "Trafik" lafının "T"sini ağzıma almayacağıma yemin ederim.. BAHARI ALAÇATI OT FESTİVALİ AÇIYOR!.. Daily Sabah, İngilizce.. Yani bu ülkedeki yabancılar okuyor. Çarşamba günü arka kapağını tam sayfa Alaçatı Ot Festivali'ne