"Cumhuriyet'in ilk Kuğu'su" gene işbaşında!..

Meriç, telefon etti dün.. Ne mutlu bana ki ona "Meriç" diye hitap etme şansına sahibim.. Çünkü 1961'de ilk sahneye çıktığı günlerden beri arkadaşım, dostum, kardeşim benim.. Son defa sahneye çıktığında da ordaydım.. Gene Kuğu Gölü temsiline yardımcı olmak üzere Ankara'daydı. 50 yılı geçmişti, "Cumhuriyet'in ilk Kuğu'su" dans edeli.. Şimdi son Kuğu'sunu (Tabii o yıl için son) çalıştırmak için ordaydı. "Hocam, Kuğu Gölü'nde danssız bir rol var, bilirsin. Kraliçe.. Onu oyna, aramızda ol" dediler. Kırmadı ve son defa sahneye çıktı. Ben de ordaydım tabii.. Ona o gün bugün "Kraliçem" demem ondan.. Kraliçem aradı dün.. "Ankara'ya gidiyorum Hıncal" dedi. "Kuğu Gölü'nü çalıştırmaya.." Benden sadece 2 yaş küçük ama, içindeki Türk balesi aşkı, hele de Kuğu Gölü aşkı bitmiyor, bu dünya balerininin.. "Dünya balerini" diyorum. Palavra değil.. Bilirsiniz.. Baleyi bilmeyenler bile bilir.. Moskova Bolşoy, dünyanın en ünlü balesidir. Dünya çapında dansçılar yetiştirir. İşte bu bale, tarihinde ilk, ama ilk defa, bir oyununda başbalerin olarak sahneye, Rus olmayan birini çıkardı. Giselle'de dans eden Meriç Sümen'di. Bolşoy'da başrole çıkan ilk yabancı, bir Türk'tü. Gencecik Türk balesinin gencecik başbalerini Meriç, Bolşoy'da dans ediyordu. Gurura bakar mısınız. İrlandalı Madam Ninette de Valois'nın kurduğu Cumhuriyet Balesi'nin ilk starı, ilk Kuğu'suydu, Meriç Sümen.. Madam, önce İngiltere'de Royal Bale'yi kurmuştu. Sonra Türk Balesi'ni.. Sonra da Hollanda'yı.. O Madam işte bir gün yepyeni pırıl pırıl dansçılarına, "Artık Kuğu Gölü'nü oynamaya hazırız" dedi.. Kuğu Gölü, dünya bale tarihinin zirvesiydi. Hangi ülkede, nerde programa alınsa kapalı gişe oynardı. Öyle ki, Batı'nın en ünlü bale kumpanyalarından New York Balesi Genel Sanat Yönetmeni, "Yahu niye repertuvar yapmaya uğraşıyoruz. Adımızı 'Kuğu Gölü Kumpanyası' diye değiştirelim ve sadece Kuğu Gölü oynayalım" demişti, isteklilere bilet yetiştiremezken. Ben çeşitli kumpanyalardan, bazısı tekrar tekrar, 30'a yakın Kuğu Gölü izledim. Meriç Sümen, Devlet Balemizde kadrolu ve yurt dışında konuk olarak tam 348 defa Kuğu Gölü oynamış bir muhteşem dansçı işte.. Çalışmaları bırakın. Ömrünün bir yılı Kuğu'yu dans ederek geçmiş yani. Emekli olduktan sonra gençleri, özellikle de "Kuğu"yu oynayacakları çalıştırmak için koşuşturmaya devam etti.. Bale onun hayatıydı çünkü.. Kuğu da ta kendisi.. Cumhuriyet'in kaç Kuğu'su geçti elinden.. 1961'de Cumhuriyet'in ilk Kuğu'su olurken, o sahnede, ben salondaydım. Şimdi Cumhuriyet'in son Kuğu'su (Atatürk'ün ebedi Cumhuriyet'i sonsuza dek yaşayacak, inanıyorum. Benim "Son" deyişim, sadece kronolojik olarak..) Ankara Büyük Tiyatro'da (Bolşoy da Büyük Tiyatro demek, Rusça'da) sahneye çıkarken, Allah izin verirse, tam 348 kere Kuğu Gölü dans etmiş Kraliçem'le yan yana, locada olacağım.. İstanbul Opera ve Balesi Sanat Yönetmeni Suat Arıkan sağ olsun, protokol ve davetli sırasında Meriç'le benim yerimi yan yana ayırmıştı. Hele sahnede kendi çalıştırdığı bir genç varsa, ne kadar heyecanlandığını iyi bilirim. Bu defa sahnede, onun çalıştırdığı Kuğu olacak. Dünyanın en ünlü balesi Kuğu Gölü'nde gerek dans, gerek teatral oyunculuk olarak çifte yeteneğe çok büyük ihtiyaç duyan o çok zor Odille ve Odette, Beyaz ve Siyah Kuğu'yu dans eden, Meriç'in çalıştırdığı balerini, Meriç'le yan yana izlemek, hayatımın en büyük güzelliklerinden biri olacak.. Yaşım 83.. Allah'ım ne olur, izin ver!. NERDE TRT 2, NERDE TRT MÜZİK DENEN AYIP!.. Dün size TRT'nin nasıl harika yayınlar yaptığını ve izleyeni tiryaki edecek pek çok programının olduğunu yazmış, örnekler vermiştim.. Şimdi hem de ellerim patlayıncaya kadar alkışı hak eden TRT 2'yi yapan kurum, bir resmen ve alenen ayıp, resmen ve alenen şişirme, resmen ve alenen bitmez tükenmez tekrarlarla dolu programlar yapan TRT Müzik'in de sahibi.. Dahası.. Programların hemen hepsi bazı isimlere teslim olmuş. Sözüm ona "Canlı" programlarda onlar. Haftada bir.. Siyah Beyaz'ından Hey Gidi Günleri'ne geçen yüzyıldan kalmış programlarda gene, tekrar tekrar o torpilli isimler. Eleştiriyorum ya, kızdığım, ağır yazdığım için.. Bana haber sızdırıyorlar ki, korkayım da, yazmayayım.. Efendim bazıları gerçekten torpilliymiş. Torpilleri de Külliye'de imiş.. Ordan isteniyormuş, o isimlerin her ama her gün bir şekilde ekrana gelmesi.. Palavraya bakar mısınız. Hele bugünün Türkiye'si, bugünün dünyasında Külliye'dekilerin işi gücü kalmadı da, TRT Müzik programlarını takip edecekler ve "Şunlara ve şunlara sık sık yer verin" diyecekler öyle mi. "Madem bu kadar kızıyorsun, izleme" diyeceksiniz!. Öyle.. Zaten başına oturup izlemiyorum. Ben müziksiz eve tahammül edemem. Pandemiden bu yana evde çalışır oldum ya.. Sabah kahvaltı. Ardından gazetemi okur ve kahvemi içerken TRT Müzik.. Onda, alt kata, çalışma salonuma iniyorum. Bire kadar bu okuduğunuz yazılar.. Bir de öğle yemeği. İkiden beşe okuma saatim.. Dergiler ve gazeteler. Yani aktüel okuma.. O zaman içinde gene TRT Müzik'i açıyorum. Neden. Bu ülkede ağız tadı ile alaturka ve pop dinleyecek yer kalmadı. TRT Müzik tek imkân. Okurken o kanal açık ki, kulağıma hoş bir şarkı, melodi çalınırsa, gazeteyi indirip onu seyrederim umudu ile.. Ama gördüklerim, o torpilliler resmi geçidi oluyor. Geçenlerde birbiri ardına türkücüler ve türkü programları.. Yahu ben "Yurttan Sesler"le büyümüş, gençliğimde Modern Folk Üçlüsü'nün fiili menecerliğini yapmış insanım. Bedri Rahmi'ye adeta taparım.. Hele de şu dizelerine.. Şairim, Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası Ayak seslerinden tanırım Ne zaman bir köy türküsü duysam Şairliğimden utanırım. Ama TRT Müzik beni türküden usandırdı inanın.. Bir baksınlar haftalık programa ve bana her müzik türünden, yani, alaturka, türkü, pop ve klasik müziğe kaçar saat ayırmışlar. Alaturkanın da içeriğini