İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın aylardır süren titiz çalışmasıyla ortaya koyduğu 3 bin 738 sayfalık "İmamoğlu Suç Örgütü" iddianamesi, Türkiye tarihinin en büyük yolsuzluk dosyasını oluşturuyor. Yerel yönetim üzerinden verilen kamu zararı ise 160 milyar TL... Sizlere bu dosyanın yükünün ne kadar ağır olduğunu özet olarak örneklerle anlatmak istiyorum. Çünkü bu sadece bir yolsuzluk dosyası değil; aynı zamanda belediye bürokrasisinin nasıl bir rüşvet mekanizmasına dönüştüğünü, paranın, imarın, ruhsatın, hafriyatın ve siyasetin nasıl iç içe geçtiğini ortaya koyan bir tablo.
Dosyanın en çarpıcı bölümlerinden biri, Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık'ın dijital kayıtlarında karşılaşılan mesajlar. "Naylon fatura", "Vergi Mahkemesi", "Konuşturmayın beni, ayıp", "Birileri yaptığı işin karşılığını istiyor." Bu ifadeler, bir kamu yöneticisinin telefonunda yer alması normal olabilecek cümleler değil; yeraltı jargonunun kamu bürokrasisine sızmış hâli.
Bir de "hayali söyleşi" dosyası var ki evlere şenlik. Beylikdüzü Belediyesi'nin hiç gerçekleşmeyen bir kültür programı için yaptığı yaklaşık 1 milyon liralık ödeme... Listede Zülfü Livaneli'den Ayşe Kulin'e, Murat Bardakçı'dan Abdulkadir Selvi'ye kadar isimler var. Hepsi aynı şeyi söylüyor: "Biz böyle bir programı duymadık." Kamu parası var, fatura var, ihale var; ama ortada etkinlik yok. Bardakçı'nın "Asıl sorumlular Hartum ve Tokyo belediye başkanlarıdır!" diye dalga geçmesi bile iddianamedeki vahameti yumuşatmaya yetmiyor.
Fakat bütün bunlar, iddianamenin en sert bölümünün yanında hafif kalıyor: İstanbul'un 185 milyon ton kaçak hafriyatla delik deşik edildiği, bu işten 31 milyar TL suç geliri üretildiği ve devletin 80 milyar TL zarara uğratıldığı iddiası... Bu, sadece bir yolsuzluk hikâyesi değil; bir çevre katliamı. Eski Gezicilerden kim kaldı..
Ama iddianamenin en karanlık yüzü, rüşvet ağının nasıl kurulduğu. Bu bölüm, okuyanı durdurup düşündüren türden: Eski CHP Milletvekili Aykut Erdoğdu'nun 1.2 milyon dolarlık rüşvet çantasını Saraçhane'de teslim aldığı iddiası... Paranın kaynağının dekontlarla doğrulanması... "Firmanın CHP'ye büyük katkıları var" denilerek rüşvetin siyasal bir zemine oturtulması... Tüm trafiğin HTS kayıtlarıyla belgelenmesi...
Bu adi bir rüşvet suçu değil; rüşvetin siyasallaşmış, kurumsallaşmış, normalize edilmiş hâli.
İmar tadilatında yaşanan skandal ise başka bir perdeyi açıyor. Pasifik Holding'in dosyalarının aylarca bekletilmesi, İBB İmar Daire Başkanı Gürkan Akgün'ün "O zaman kreş yapın" diye para talep etmesi, ardından kreş yerine fatura kesilmesinin istenmesi... Yani rüşvetin adı "kreş". Ve bu mekanizma içinde dolaşan çekler, senetler, toplamda 30 milyon liralık ödemeler... Hepsi "kasa Adem" olarak tanımlanan Adem Soytekin'in şirketlerine aktarılıyor. Sonra silüet raporları birden hızlanıyor.

2