Rusya ile yeni dönem

Kasım 2015'te, on yıllar sonra ilk kez bir NATO üyesi ülke Türkiye, Rus savaş uçağını düşürdü. Rusya agresif değil, ticaret ve turizm gibi daha pasif-agresif yaptırımlarla o süreci devam ettiriyordu ki Türkiye'de darbe girişimi gerçekleşti. Bu Türk-Rus ilişkilerini dönüştüren bir dönüm noktasıydı. Amerikan devleti "huzur ve istikrar" sihirli kelimeleriyle darbecilerle meşru hükümet arasında ilk anlarda tarafını seçmezken, Avrupa Birliği'nin temsilci göndermesi iki hafta sürmüşken, Rusya Federasyonu Başkanı Putin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ilk arayan ve desteğini ileten liderlerden birisi olmuştu. Darbeden bir ay sonra Suriye'de ilk askerî operasyona başlamıştık. Harekât devam ederken, İstanbul'da bir ilk yaşandı. Rus büyükelçisi, kameralar önünde DAEŞ görünümlü bir FETÖ'cü tarafından öldürüldü. Bu büyük hadiseyi, iki lider de ülkelerinin ilişkilerine yönelik bir sabotaj olarak okudu. Bu yüzden ortak siyasî amaçlar doğrultusunda hareket etme iradesini güçlendiren bir netice hasıl oldu. S-400'lerin alım sürecinden Akkuyu Nükleer Santrali inşasına, Karabağ'ın özgürleştirilmesinden nihayet Suriye'deki son harekâtımıza değin Türk-Rus ilişkilerindeki değişen dinamiğin Batılı güç odaklarını rahatsız ettiği bir gerçek. Şimdiye dek Rusya ile en netameli konulardan biri haline gelen YPG üzerinde de bir mutabakat tesis edilebilirse, yeni bir sürecin kapıları açılması ihtimal dahilindedir. Bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, 26 Haziran 2015'te ilan ettiği kırmızı çizgimizi hatırlatalım: "Tüm dünyaya sesleniyorum: Bedeli ne olursa olsun, Suriye'nin kuzeyinde, Türkiye'nin güneyinde devlet kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz." Bu hafta içinde Türkiye