Macron'un Avrupa'ya kalp masajı ve Türkiye

Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor: İstikrarsızlık hayaleti... Yıllardır sert rüzgarlar karşısında dümenini sağlam tutmaya çalışan Avrupa Birliği, Britanya'nın gemiyi terk etmesiyle sersemledi. 'AB daha küçük olsun ama bizim olsun' fikrini savunanlarsa kısa sürede pişman oldu. Nedeni tahmin edebileceğiniz üzere, Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı. Kışın yaklaşmasıyla derinleşen enerji krizi, mülteci sorunu, pandemi sonrasında bir türlü toparlanamayan dünya ekonomisinin enflasyonla imtihanı derken, Avrupa başkentlerinde bir 'kenetlenme ve müttefik ağını genişletme' ihtiyacı hasıl oldu. Bu ihtiyaç sonucunda ortaya atılan fikirse Avrupa Siyasi Topluluğu'ydu. (AST) Topluluk ilk toplantısı için Çekya'nın başkenti Prag'da bir araya geldi. Toplantının detaylarına girmeden önce topluluğun kuruluş amacına daha derinlemesine bakmak gerek. Avrupa Siyasi Topluluğu fikrini ortaya atan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron. Macron, 9 Mayıs'ta "Avrupa Günü" dolayısıyla Avrupa Parlamentosu'nda düzenlenen toplantıdaki konuşmasında, AST'nin kurulmasını teklif etti. Macron'un teklifi, Avrupa'da AB'den daha geniş bir siyasi oluşumun hayata geçirilmesini içeriyor. Bu yeni bir uluslararası kuruluş olarak değil daha çok bir 'siyasi tartışma platformu' olarak düşünülüyor. Macron, önerdiği fikrin Avrupa'nın istikrarı ve geleceği açısından önemli olduğunu savunuyor. AST izirvesi için AB üyesi 27 ülkenin yanı sıra Avrupa kıtasında bulunan ancak AB üyesi olmayan 17 ülkenin liderleri de davet edildi. Bunlardan biri de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Türkiye'nin yanı sıra davet edilen diğer ülkeler şunlar: Arnavutluk, Ermenistan, Azerbaycan, Bosna Hersek, Gürcistan, İzlanda, Kosova, Lihtenştayn, Moldova, Karadağ, Kuzey Makedonya, Norveç, Sırbistan, İsviçre, Ukrayna, İngiltere. Davet edilen ülkelerin coğrafi dağılımına bakıldığında toplantının amaçlarından birinin Rusya'ya karşı bir cephe oluşturmak olduğunu görmemek için kör olmak gerek... Ancak Batı basınında yapılan yorumlara bakılırsa, toplantının başarı ihtimaline karşı temkinli bir duruş söz konusu. Örneğin The Times gazetesine konuşan Batılı diplomatlar Macron'un oluşturmak istediği 'mutlu aile tablosu'nun büyük fay hatları üzerine oturduğunu belirtmiş ve 'Azerbaycan'la Ermenistan'ı aynı masaya oturtmanın' zorluğundan bahsetmiş. Yine aynı makalede dikkat çeken bir diğer yorumsa, Avrupalı diplomatların Erdoğan'ı Rusya'dan uzaklaştırıp Avrupa'yla yakınlaştırmak için bu oluşumu bir fırsat olarak görrmesi. Bu tür yorumları Batı basınında gördükçe pek çok Avrupa başkentinde mevcut siyasi konjonktürün doğru okunamadığı fikrine kapılmadan edemiyorum. Hatta daha ileri bir yorum yapacak olursam, bu tür yorumların tarihten ve gerçeklikten kopuk olduğunu düşünüyorum. Çünkü on yıllardır Avrupa'nın kapısında bekletilen Türkiye'nin kendi başına bir oyun kurucuya dönüşmesi ve dahası ateş çemberine dönüşmüş bu coğrafyada başarıyla denge politikası yürütmesi hâlâ ne sindirilebilmiş