Londra bağlantılı kara para ağı

Can-Tekdağ-Ciner operasyonu, son yılların en büyük ve kritik operasyonudur. Aslına bakarsanız bu konudaki kişisel fikrimi çok da beyan etmeme gerek yok. Telefonla bağlandığım Habertürk yayınını hatırlarsanız, bugün ortalığa dökülen kirli çamaşırların bazılarını 5 yıl önce yüzlerine vurduğumu görebilirsiniz. Yargının bu operasyonu, sadece bir kara para operasyonu olmayabilir. Kolları ahtapot gibi kirli paradan, FETÖ'ye, oradan çıkar amaçlı suç örgütüne kadar uzanan derin bir yapılanmanın söz konusu olabileceği kanaatindeyim.
Örneğin, Turgay Ciner'in bugününü anlamak için, özellikle FETÖ'cü geçmişini hatırlamak gerek.
Son operasyonu değerlendiren bazı yorumcular, Ciner'in iktidarla arasının 17-25 FETÖ operasyonundan sonra bozulduğunu söylüyor. Ancak durum çok farklı. Aslına bakarsanız, Turgay Ciner ve medyası her zaman saman altından su yürütür şekilde FETÖ'nün yanında saf tutmuştur.
Bülent Ecevit'in sağ kolu Hüsamettin Özkan ve daha sonra Turgut Yılmaz tarafından devlet eliyle büyütülüp beslenen Turgay Ciner, devlete sızan FETÖ'yle de hep dirsek temasındaydı. FETÖ'nün önde gelen isimlerinden Akın İpek ile Turgay Ciner'in ilişkisini geliştiren kişi olaraksa önce avukatlığını yapan, sonrasındaysa Ciner'in medya grubunu yöneten Kenan Tekdağ olduğu ifade ediliyor.
Ciner-FETÖ birlikteliği, en net olarak kendini Gezi kalkışması sırasında gösterdi. Art arda yapılan operasyonel yayınlar ve atılan manşetler hâlâ hafızalarda. Ciner ve Tekdağ özellikle, Gezi'den hemen önce ve sonrasında yavaş yavaş sahibi olduğu medya grubuna FETÖ'nün operasyonel gazetecilerini yerleştirdi. Medya grubunun ana kanalı Habertürk TV'yi ve gazetesini adeta FETÖ'cülere anahtar teslim şekilde devretti. Abdullah Kılıç televizyona Haber Koordinatörü, Oğuz Usluer Haber Müdürü, Ertuğrul Erbaş ise Show TV İstihbarat Şefi olarak işe alınmıştı.
O sırada Fatih Altaylı yönetimindeki Habertürk Gazetesi'nde de benzer bir durum yaşanıyordu. Golf sopasıyla dövdüğü eski sevgilisi Serap Çil'in dosyasının üzerini FETÖ'cü emniyet ve yargı ağı sayesinde kapatan Altaylı, karşılığında gazeteyi örgüte teslim etmişti. Örneğin FETÖ'nün adliye imamı olarak bilinen Bülent Ceyhan, Habertürk Gazetesi'nde adliye muhabiri olarak işe alınmış ve pek çok operasyonel habere imza atmıştı.
MİT krizi, 17-25 Aralık kumpas süreci gibi pek çok kritik dönemeçte, Tekdağ'ın ve Altaylı'nın yönettiği medya FETÖ'ye karşı vazifesini yerine getirmişti. Özellikle Altaylı'nın o dönemde yazdığı yazılar ve gazeteye attırdığı manşetlere bakılırsa, golf sopası üzerinden nasıl FETÖ'nün operasyonel elemanına dönüştüğü daha net anlaşılır.
Ciner-Tekdağ ikilisi için dönüm noktası 15 Temmuz hain darbe girişimi oldu. Darbe girişiminin akamete uğratılmasının ardından, Ciner-Tekdağ ikilisi değişen rüzgâra hemen ayak uydurmaya çalıştı. Medya grubuna yerleştirilen FETÖ'cüler birer birer gönderildi. Bu isimler daha sonra FETÖ davasında yargılandı ve hapis cezası aldı.