Kuralın istisnası olarak Türkiye

New York Bundan altı yıl önceyi hatırlayın. Türk Silahlı Kuvvetleri, Suriye'ye operasyona başlamıştı. Başkan Erdoğan, S-400'ler için düğmeye basmıştı ve Batılı ülkeler teyakkuza geçmişti. Ambargo kararları ile diplomatik tehditler havada uçuşuyordu. O çokbilmiş Washington think-tank camiası ile yabancı kalemşorlar, Erdoğan'ın Türk dış politikasını felakete sürüklediğini iddia edip yaptırım uygulanması çağrısında bulunuyordu. Peki gelinen noktada ne oldu Türkiye, Batı'nın da çok ihtiyaç duyduğu istisnai bir mertebeye ulaştı. Rusya ile Batı arasındaki yegâne diyalog kanalı haline geldi. Ne Batı'nın ne de Doğu'nun vekâlet savaşlarında bir piyon olmayı kabul etti. Kendi menfaati doğrultusunda özgün bir konumu kendisine inşa etti. Şimdi bu altı yıllık diplomatik emeğin meyvelerini, dünyayı rahatlatan tahıl diplomasimizden Afrika'daki Fransız etkisinin en somut rakibi haline gelmemize, Bosna- Sırbistan veya Azerbaycan- Ermenistan arasındaki gerilimlerde kilit ülkelerden biri olmamıza dek pek çok alanda görüyoruz. Başkan Erdoğan'ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'ndaki konuşmasının önemli bir bölümü de bu "kuralın istisnası" olan duruşumuza atıftı aslında. Rusya-Ukrayna arasındaki istisnai rolümüzü İstanbul Mutabakatı ile taçlandırmamızın BM'nin küresel ağırlığına da katkı olduğunu