Kirli siyaset "temiz" para

Bir süredir CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun Londra gezisinde "yabancı yatırımcılarla" yaptığı görüşmeler konuşuluyor. Ancak elbette bu yatırımcıların kim oldukları, hangi sektörlere yatırım planladıkları ya da ne kadar yatırım yapacakları gibi somut veriler yok. Her zamanki gibi Kılıçdaroğlu'nun hiçbir bilgi içermeyen, kendisinin "fikirlerini" değil "duygularını" ifade eden soyut, muğlak, belirsizliklerle dolu cümleleri üzerinden anlamaya çalışıyoruz ne olduğunu. Bu Kılıçdaroğlu'nun siyasi üslubunun en değişmez parçası. Belki de tek değişmeyen tarafı. Zira kendisiyle ilgili geri kalan her şey çok hızlı değişiyor. Birkaç ay önce yabancı yatırımcıyı tehdit eden Kılıçdaroğlu, bugün yabancı yatırım toplamak için ülke ülke gezdiğini söylüyor. Misal "Katar'a ülkeyi sattılar" dediği uluslararası finansın İngiltere'den gelmesi ihtimalini bile "müjde" olarak pazarlamaya çalışıyor. Dün "tefeci" dediği İngiliz sermayesini bugün ballandıra ballandıra anlatan da aynı Kılıçdaroğlu. Fakat kendisinin son iki yurtdışı gezisini takip ettiğimde benim dikkatimi çeken değişim çok daha büyük. Bunun danışmanlarıyla bir ilgisi var mı bilinmez ama fark ettiyseniz CHP lideri, birkaç ay önce faturasını ödemediği için elektriği kesilen, gittiği devlet kurumlarından içeri bile alınmayan "mağdur" bir siyasetçiydi. Mutfak tezgahının önünde ucuz birkaç dekorasyon dokunuşuyla "orta hallileştirilmiş" videolar çekiyor, kendisini halk adamı olarak göstermek için ne gerekiyorsa yapıyordu. Aynı tarihlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan BM'de "Dünya 5'ten büyüktür" diyerek elini masaya vuruyor, bir yandan Ukrayna- Rusya arasındaki krizi dengeliyordu. Dünyanın büyük bir dönüşümün eşiğinde olduğu bugünlerde Türk milletinin kapılardan kovulan mazlum pozlarına değil, savaş ortasında koridorlar açan büyük bir lidere, bir devlet adamına ihtiyacı olduğunu geç de olsa anlayan Kılıçdaroğlu hızla taktik değiştirdi. Orta halli mutfak tezgahı dekoru önündeki kameralar, geceliği 100 bin TL'nin üzerinde olan lüks otel suitlerine taşındı. Kalabalık heyetlerle yurtdışı gezileri planlandı. Erdoğan dünya lideriyse pek tabii o da olabilirdi. Derhal Amerika'ya gidildi, hamburgerler yenildi, birkaç eş dost ziyaret edildi, bir ara ortadan kaybolduğu 8 saati saymazsak, dişe dokunur hiçbir sonuç alınamadan geri gelindi. Ardından Londra'da aynı sahneleri izledik,