Sadece 7 Ekim öncesini hatırlayın. Hamas'ın adı neredeyse hiç geçmez, öldürülen Filistinliler bile tek tük haber bültenlerine konu olurdu. Arap devletleri İsrail ile normalleşme sırasına girmişti. Dünyanın Filistin diye bir derdi yoktu, çoğunlukla haberi bile yoktu.
Bugün ise Hamas ile İsrail arasındaki anlaşmayı kayıt altına almaya ABD Başkanı bizzat geliyor. Batı Avrupa ülkelerinden katılmayan devlet başkanı yok gibi. Körfez ülkeleri temsilcileri ve uluslararası pek çok kurumun liderini de sayarsak 30'dan fazla lider, Mısır'ın Şarm el-Şeyh kentinde tek bir amaç için bir araya gelmiş bulunuyor.
GAZZE KASABINA ERDOĞAN ENGELİ
Öncelikle uçaktaki sıcak gelişmeden başlamak istiyorum. Cumhurbaşkanımızın da bulunduğu uçak Mısır'a iniş hazırlığı yaptığı sırada soykırımcı Netanyahu'nun zirveye katılacağı haberi geldi. Başkan Erdoğan'ın 67 bin kişinin katili ile aynı masaya oturmasını elbette kimse beklemiyordu.
Netanyahu'nun amacı, arkasına Trump'ı da alarak Mısır'daki Barış Zirvesi'nde şov yapmaktı. Uçakta gelişmeleri takip ederken Başkan Erdoğan'ın "Netanyahu varsa ben yokum" dediği bilgisi geldi. Bu açıklama Netanyahu'nun planını da suya düşürdü.
Henüz resmi bir açıklama yapılmadı ama bize ulaşan ilk bilgiler soykırımcı Netanyahu'nun Mısır Barış Zirvesi hamlesi Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan döndüğü yönünde. Başkan Erdoğan'ın uçakta başlattığı telefon diplomasisi Gazze kasabının Mısır'daki kirli planını da engellendi.
İYİMSER YAKLAŞMAK ZORUNDAYIZ
"Uluslararası Barış Zirvesi", çatışmanın sahadan masaya devrolduğu bir döneme değil, masanın sahayı yeniden şekillendirmeye çalıştığı bir evreye işaret ediyor. Bu sebeple mezkûr zirveye "barış" sözcüğünün yine Batılılar tarafından kullanılan elverişli bir kelime oyunu olup olmadığını görmek için temkinli bir iyimserlikle yaklaşmak zorundayız.
En azından şimdilik bu tabloyu naif biçimde "Ortadoğu'da barış arayışı" olarak görmekten ziyade "yeni düzenin kurucu yüzleşmesi" olarak ele almalıyız. Hem samimi biçimde soykırımı bitirmek isteyenler, hem soykırımı çıkarları doğrultusunda kontrollü bitirmek isteyenler, hem de soykırım sonrası fotoğrafı dizayn etmek isteyenler aynı zirvede diyebiliriz.
Bu denklemde Türkiye'nin konumu kayda değer biçimde farklılaşıyor. ABD'li temsilcinin teşekkür listesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın adını ilk sıraya koyması, Ankara'nın dosyayı sadece arabuluculukla değil, sonuç üretme kapasitesiyle taşıdığını tescilliyor. Aynı şekilde Katar Emiri ve Mısır Cumhurbaşkanı da bu mimarinin zorunlu sacayakları olarak kayda geçmiş durumda.
Diplomasinin vitrini gibi görünen bu buluşmanın sahaya dönük somut çıktısı ise garantörlük mekanizması olacaktır. AFP'nin geçtiği bilgiye göre ABD, Mısır, Katar ve Türkiye zirvede bir "Garantörlük Belgesi" imzalayacak. Bu yapı yalnızca ateşkesin gözetimini değil; esir takasını, insani yardımların güvenceye alınmasını, geçici yönetim formüllerini ve savaş sonrası yeniden inşayı kapsayacak şekilde kurgulanıyor. Masada resmî olarak bulunmayan aktörlerin (İsrail, Hamas, Filistin Yönetimi) geleceğinin de bu dört ülkenin ağırlığı üzerinden çizileceği öngörülüyor. Türkiye'nin bu belgeye taraf olması, 7 Ekim sonrası düzenin kurucu aktörlerinden biri olarak tescil edilmesi anlamına geliyor.