Alev Alatlı, kimimiz olur

Akıl, Ahlak, Adalet, Adap, Aşk.
İsminin altına bunları yazmayı uygun görmüş ve her biri ayrı bir ontolojik alana tekabül eden nomosun parçası bu kelimeleri düşündüğümüzde aklımıza eserlerinden parçalar gelen büyük bir münevveri kaybettik. Kaç insan için bunu söylemek mümkündür
Fakat onu sadece bir münevver olarak tanımlamak -ki ülkemizde bu tanımı hak edenlerin sayısı oldukça nadirdir- kâfi gelmiyor. Alev Alatlı, bir dünyaydı. Her insan, kendi içinde bir dünyadır ama o içindeki dünyayı dışındaki dünyaya tam anlamıyla iletebilmiş bir kıymetti. Kaç insan için bunu söylemek mümkündür
Her şeyden önce Alatlı, tüm insani hasletlerinin yanı sıra düşüncesini sistematik biçimde yazıya dökerek paylaşan, "Şurda aklıma geldiği kadar konuşayım, siz de bunu kitap yapın" tembelliğinde bir münevver değildi. Sadece bu bile onu en başta ahlaki ve entelektüel kaygı taşıyan münevverler arasına kaydetmek için yeterlidir. Kaç insan için bunu söylemek mümkündür
Ferah bir Haziran akşamı, annelik üzerine konuşurken mevzu "çalışan anne çıkmazı"na dönüp gelmişti. Kızı Funda Hanım'ı yetiştirirken bir yandan da çalıştığı için akşam yemeği hazırlıklarına eve dönerken minibüste başladığını söylemişti. "Nasıl yani" diye sorduğumda:
"Şöyle annem. Minibüste oturarak giderdim. Mesela bir akşam açtım poşeti, başladım taze fasülyeleri ayıklamaya. Tabii etrafımdakiler garip garip bakmaya başladı. Ben de 'Bakmayın, yoksa soğanları da burda doğrarım ha' demiştim" diyerek başmıştı kahkahayı.
Sonsuz bir neşesi vardı. Telefonu ya "Ha deli kızım" ya da "Buyur annem" diye açar ve size o hafta yetecek enerji tek hitaptaki o neşeyle yüklenirdi. Nasıl bu kadar yoğun bir düşünce silsilesine emek döküp yine de etrafına hâlâ yemyeşil bir bahçe güzelliği yayabiliyordu, bilmiyorum.