Afrika'daki ilk G20: Stratejik penceremiz

G20'nin ilk kez Afrika'da toplanması, küresel siyasetin ağırlık merkezinin sessizce güney eksenine kaydığının açık işaretiydi. Türkiye açısından zirve sadece diplomatik bir temas zemini değil; Afrika ile kurduğu çok katmanlı stratejiyi küresel düzleme taşıyan bir fırsat oldu.
Ankara son 10 yılda büyükelçilik ağından savunma sanayiine, TİKA projelerinden ticaret koridorlarına kadar uzanan geniş bir Afrika portföyü oluşturdu. Johannesburg Zirvesi, bu çabanın artık "kıta ölçeğinde tanınmış" bir politika setine dönüştüğünü gösterdi.
Türkiye'nin enerji, gıda güvenliği ve ulaştırma koridorları merkezli dış politika hedefleri için G20 kritik bir platformdu. Yeşil dönüşüm fonları, borç sürdürülebilirliği ve iklim finansmanı gibi başlıkların gelişmekte olan ülkeler lehine çerçevelenmesi, Ankara'nın uzun süredir savunduğu "adil tedarik zinciri" söylemine güçlü bir uluslararası zemin hazırladı. Ayrıca Afrika'nın küresel yönetişimde artan ağırlığı, Türkiye'nin çok kutupluluk merkezli diplomasi söylemini daha görünür kıldı.
Zirvenin önemli izdüşümlerinden biri, Türkiye ile Güney Kore arasında imzalanan nükleer enerji işbirliği mutabakatı oldu. Korea Electric Power Corporation ile TÜNAŞ'ın teknoloji, saha değerlendirmesi ve finansman modelleri üzerinde çalışmasını öngören bu anlaşma, Türkiye'nin ikinci nükleer santral hedefi için yeni bir ortaklık kapısını açtı.
Yeni nükleer altyapı arayışında Kore teknolojisinin gündeme girmesi, Ankara'nın enerji çeşitlendirme ve stratejik bağımsızlık vizyonuna doğrudan katkı sağlıyor. Zirveden hemen sonra Türkiye ile Güney Kore arasında imzalanan nükleer enerji işbirliği mutabakatı da küresel güneyle işbirliğimizin güçlenmesinin izdüşümlerinden biri oldu. Öte yandan ABD Başkanı Trump'ın Güney Afrika'daki zirveyi, beyaz Afrikaner azınlığa yönelik muamele gerekçesiyle boykot etmesi, diplomatik izolasyonun neredeyse ders kitabı örneği oldu.