20. yüzyılın en büyük trajedisi

Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılması sadece bir çınarın devrilmesi değil; bütün bir coğrafyanın gölgesiz kalmasıydı.
Bir medeniyet, bir nizam, bir vicdanın tarihten çekilmesiydi. Asırlar boyunca aynı topraklarda, aynı sokaklarda, aynı çarşılarda yan yana yaşayan farklı halkların arasına görünmez bir zehir serpildi: Ayrılık, intikam, düşmanlık.
20. yüzyıl, bu zehrin bütün bedellere rağmen aktığı bir yüzyıl oldu. Osmanlı'nın bakiyesi olan topraklardan yaklaşık kırk devlet doğdu. Hepsinin bayrakları, marşları oldu ama kimi emperyalistlerin oyuncağına dönüştü, kimi kardeş kanına susadı, kimi de kendi varlığını ancak başkasının yokluğunda anlamlandırmaya çalıştı. Balkanlar'dan Ortadoğu'ya, Kuzey Afrika'dan Kafkasya'ya kadar bir asırlık acının üstünde yükselen bu devletlerin hikâyesi, aslında Osmanlı'nın yokluğunun kanıtıdır.
Osmanlı elbette kusursuz değildi ama onun en büyük mahareti şuydu: Birbirine benzemez unsurları asırlarca aynı çatı altında yaşatabilmek. Yahudi de vardı, Ermeni de; Arap da vardı, Kürt de; Boşnak da vardı, Arnavut da. Çan sesiyle ezan sesi, kilise gölgesiyle cami kubbesi yan yana durabiliyordu. Avrupa'nın kan gölüne döndüğü 19. yüzyılda bile Osmanlı coğrafyasında farklılıkların barış içinde var olabilmesi, başlı başına bir mucizeydi. Ama Batı'nın yükselen sömürgeciliği ve içeride palazlanan milliyetçilik dalgaları, bu mucizeyi paramparça etti. Osmanlı çökerken ardında sadece boş bir taht bırakmadı; aynı zamanda halkların yüreğine ekilen öfke tohumlarını da miras bıraktı.

BALKANLAR'DAKİ KAPANMAYAN YARA: Osmanlı çekildiğinde Balkanlar yangın yerine döndü. Bir zamanlar aynı çarşıda alışveriş eden, aynı düğünde halay çeken halklar, birbirini boğazlamaya başladı. 20. yüzyıl boyunca bu coğrafya defalarca kana bulandı. Ve en büyük acı, 1990'larda Bosna'da yaşandı. Boşnak Müslümanlar, Sırp milliyetçilerin sistematik zulmüne maruz kaldı; kadınlar toplama kamplarında utançla, çocuklar ölüm tarlalarında açlıkla sınandı. Osmanlı'nın himayesinden mahrum kalan Balkanlar, ortak yaşamın değil, ortak mezarların coğrafyasına dönüştü.

ORTADOĞU: SYKESPICOT'UN LANETİ: Osmanlı'nın çekilmesiyle Ortadoğu, sömürgecilerin masabaşı haritalarına teslim edildi. İngiltere ve Fransa, cetvelle çizdikleri sınırlarla yapay devletler inşa etti: Irak, Lübnan, Ürdün, Filistin... Kâğıt üstünde devlet, gerçekte kırılgan topluluklar.