Bir cinayetin anatomisi

Ankara-Çayyolu'nda bir eğlence mekânında kamu görevlisi olan üç kişi istedikleri şarkıyı bilmediği gerekçesiyle tartıştıkları müzisyen Onur Şener'i mekândan çıktıktan sonra darbedip, kırdıkları şişelerle yaraladı. Onur Şener, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti Tutuklanan zanlıların, ikisinin kamuda müfettiş, birinin mühendis olması şiddet olaylarının sadece cehaletten beslendiğini sananları, ekranlarda ve köşe yazılarında olayı sorgulayanları, "Üçü de eğitimli bürokrat nasıl olur" diye şaşırttı! Çok geçmeden Ankara Etimesgut'ta yaşanan bir başka haberle sarsıldık. Adalet Bakanlığı Destek Hizmetleri Dairesi Başkanlığı'nda Daire Başkanı olarak görev yapan S.T. Turkuaz Konutları Hâkim Lojmanlarında bulunan evinde henüz bilinmeyen bir sebeple önce karısını vurdu sonra da intihar etti Şiddet bir anafor gibi daha az suç işlemesi beklenen öz kontrolleri yüksek insanları da içinde yok ediyor. Olayların arkasında psikolojik rahatsızlık, alkol, uyuşturucu kullanımı, süregelen şiddetli geçimsizlik gibi farklı ve çok sayıda sebep olabilir. Ancak, toplumdaki hasarı fark etmek için bu toplum hayatına birkaç nesil geriye giderek bakalım Sosyologlar; kişilerin psikolojik rahatsızlıklar veya toplumsal sebeplerden dolayı şiddet uyguladıklarını, yaptıklarının cezasız kalacağını bilen insanların suç işlemeye daha meyyal olduklarını belirterek cezaların caydırıcı olmadığı fikrinde Bu görüş doğru olmakla birlikte; Felaketin giriş kapısı Ahlak ve Dildeki tahribattır. Ahlak hasar aldığında insan ilişkilerinde sınır kalmaz. Dil susunca da el konuşur, şiddet başlar. Beyefendi yerine "ihtiyar", biraz kızınca da "moruk" derken "ulan" sözünü sıradanlaştırıp, küfretmeyi de normal hâle getirince evde, iş yerinde, sokakta, pazarda olanlar oldu. Dün böyle miydik Birkaç yüzyıl öncesine kadar durumun ne kadar farklı olduğu Osmanlı dönemine ait eserlerimizde çokça nakledilmiş, hatta Batılı seyyahların ve yazarların kaleminden de anlatılmıştır. 19. Yüzyılda İstanbul'da yaşamış Fransız gezgin A. Brayer'in "Neuf annees â Constantinople" isimli eserinde() anlattıkları oldukça etkileyicidir. Diyor ki: "İstanbul'un en hareketli sokaklarıyla en kalabalık mahalleleri gündüz az gürültülü ve gece de derin sessizdir. Tophane'nin büyük meydanıyla emsali yerlerde kim olursa olsun bir Müslümanın diğer bir Müslümana hiddetle baktığı nadir görülür; Küfrettiği, yakasına yapıştığı ve dayak attığı hiç görülmez. İhtiyarların kahramanlık çağlarında kazandığı nüfuz ve tesir Müslümanda sürer. Aksakallı bir ihtiyar öyle bir galeyanı birkaç atasözü ve âyet iradiyle teskin edip meseleyi çözüverir Düello ve intihar hiç bilinmez. Avrupa'nın bazı payitahtlarında