Evrensel bir ahlâkın bulunup bulunmadığı tartışıladursun; bizim (İslam ümmetinin ve Müslüman kavimlerin ve bu arada Müslüman Türklerin) bir ahlâk anlayış ve uygulamaları vardır ve bunun kökeninde, temelinde Kitabıyla, Sünnetiyle, ahlâk kahramanlarıyla İslam vardır.
İslam kültür ve medeniyetinden bütünüyle Batı uygarlığına cebren yönlendirilen halkımız (ve birçok İslam topluluğu) iki arada bir derede kaldılar; çok şükür Batılı olmadılar, ama ne yazık ki, kendi değerlerinden hayli kayıp verdiler.
İşte bu yüzden bir kısım insanımız (vatandaşlarımız) eşcinselliği savunurken "Bu da bizim ahlâkımız" deme noktasına geldiler.
Dünyaca gelinen noktada yaratılış gayemizi gerçekleştirerek var olmak mümkün değil miydi
Mümkündü.
Bunun için aile, toplum ve devletin iş birliği gerekiyordu; işte bu olmadı. Cebrî kültür değişimi, halk, "aydınlar" ve devleti böldü, birbirine zıt istikametlerde yürüyüş oluştu.
Batıdan alınacaklar konusunda düşünürlerimizin farklı yaklaşımları oldu; "Bir iğne bile alınamaz" diyenler de oldu, mesela Âkif merhum gibi şöyle düşünenler de oldu:
"Alınız ilmini Garb'ın, alınız sanatını,Veriniz mesainizi son sür'atini.Çünkü kabil değil artık yaşamak bunlarsız;Çünkü milliyeti yok sanatın, ilmin yalnız.İyi hatırda tutun ettiğim ihtarı demin:Bütün edvar-ı terakkiyi yarıp geçmek için,Kendi mahiyet-i ruhiyeniz olsun kılavuz.Çünkü beyhudedir ümmid-i selâmet onsuz."Âkif'in dilindeki san'at "zenaat ve teknoloji" demektir. "Bilim ve teknolojiyi alıp çalışın" diyor.Son üç mısrada Batı'dan seçerek almayı ve "mahiyet-i ruhiyyemiz" derken de bizi biz yapan değerleri kastediyor, "Bu değerler kılavuzumuz olsun" diyor.Âkif, seçme konusunda Japonya örneğine de temas ediyor:Medeniyyet girmiş yalınız fenniyle…O da sahiplerinin lahik olan izniyle.Dikilip sahile binlerce basiret, im'an;Ne kadar maskaralık varsa kovulmuş kapıdan!
Garbın eşyası, eğer kıymeti haizse yürür;
Moda şeklinde gelen seyyie gümrükte çürür
Japonya demiş iken şu alıntıya da dikkat çekmek istedim: