Sevginin silinmez izleri
Sevgi canlı bir şeydir demiştim bir yazımda.
Canlılık, öyle bir bütünlük ki, içinde hiçbir boşluk barındırmıyor. Bütün parçaları tam olan bir yapboz gibi. Her an faaliyet halinde olan bir yerde, boşluğun olması mümkün mü Sevginin, özellikle de emek verilen, düşünülen, hatırlanan bir sevginin her hâli doludur. Ayrılmayan, yekpâre bir bütündür. Ama cansızlık, emek verilmemişlik, içimize kendini damla damla akıtan bir boşluktur. Boşluklar birikir, gölleşir, ummanlaşır ve erişilmez olur. Artık taraflar birbirini tanımaz olur, yabancılaşır.
Aslında sanılanın aksine, bir boşluğun tanımlanabilmesi, o kadar kolay değildir. Duygularımızın zenginliği ortadayken, bazı hissedilenlere isim bile verilemezken, düşünsenize, hiçbir duygunuza dokunmamış, hiçbir tesir bırakmamış, kalbinizde, zihninizde hiçbir kalıntısı kalmamış bir insan... Bu benim hayatıma ne kattı dediğinizde hiçbir duygunuzda zerre kıpırdanma olmuyor. İşte bu acınası bir boşluk...
Şair Cahit Zarifoğlu'nun; "Onca sevgiye rağmen kalbi filizlenmemişse, toprağı sen değilsindir.." dediği... Öğrenilen şey, budur belki de.. Boşluk hissi. Her yerden, herkesten yeşillenecek olmayışımız.. Bazılarının gerçekten boşluk veriyor oluşu.. Sürekli hayatının neresindeyim diye düşündürtmesi..
İnsan ilişkileri, her zaman, sadece verilen emekle şekillenmiyor elbette. Başkalarıyla etkileşim içerisinde olan insanlar, karşılaştıkları durumlarla ileriye de gidebilir, kendi kabuğuna da çekilebilir. Bu tamamen kendi bakış açılarıyla, karakter yapılarıyla şekillenen bir durum. Ben ona bunca iyilik ettim, o bana kötülük etti deyip ilişkisini bırakan, akrabaysa akraba ilişkilerini bitiren pekçok insan duymuşsunuzdur. İşte bu bir tercih ve irade meselesidir. İlişkiyi bitirmeyi tercih edenler kadar, devam ettirmeyi seçenler de vardır. İşte burada, tam da burada devreye, verilen emeğin, iyi niyetin, çabanın, sevginin o anda değil de, yıllar sonra yeşillenmesi, meyve vermesi girer ki, o da bahsimizin başka bir boyutu.