Savaş ve Barış

"Çar, şehri terk ettikten sonra, Moskova her günkü hayatına geri döndü. Bir gün önceki gürültü patırtıdan sonra ortalığı kaplayan sessizlik içinde hiç kimse memleketi tehdit eden tehlikeye inanıyormuş gibi görünmüyordu."
Tolstoy'un büyük eseri Savaş ve Barış'tan, yani meraklısının tam şimdi tekrar okuyacağı kitaptan bu paragraf...
Napolyon ordusu uzun bir yolu her yanı ateşe vererek katedip Rusya'nın kalbine doğru sokulmuştu, şehre gıda ürünleri giremiyordu, açlık büyüyordu ama Moskovalılar her şey eskisi gibiymiş gibi davranıyorlardı; bu da düşmanı aşağılamanın bir türüydü.

Ne ilginç değil mi
Batı ara ara parmağını Rusya'ya doğru uzatıp homurdanarak "Benim olacaksın!" der...
Ruslar ancak o süreçte gerçeği fark eder: "Biz özendiğimiz Avrupalılardan değiliz, onların medeniyetine dâhil değiliz, farklıyız!"
Bugünkü Polonya'dan Ukrayna'ya, Ukrayna'dan Moskova önlerine kadar uzanan coğrafya sanki bu bitmez tükenmez hesaplaşma için yaratılmıştır.
Napolyon, Hitler ve...
Şimdi de bir NATO harekâtı
Tam olarak bilemiyoruz...
Lakin tarihin de bir "metafiziği" var işte!
Bir sarmal sanki...
Tarih ilerliyor sanıyorsun, dönüp aynı noktaya geliyor.

Savaş ve Barış'ı okuyanlar bilir; Napolyon'un Moskova seferi Rusya'nın yüksek kültürünü ve siyasetini belirleyen çevrelerde büyük bir dönüşüme sebep olmuştur.
Rusya'nın kültürel tarihi üzerine muhteşem çalışma "Nataşa'nın Dansı"nın yazarı Orlando Figes bu dönüşümü şöyle tanımlar: "Fransız hayranı aydın imparatorluğuna karşı ulusal kurtuluş savaşı..."