Yaşlılarımız

TV açıktı...
Ağdalı konuşmayı marifet bilen bir "öğütçü" TV figürü, yaşlılarla ilgili konuşuyordu...
"Hatırının sorulmasından ve azıcık muhabbetten başka bir şey istemeyen, dilinden duadan başka bir şey düşmeyen, ak pak yüzlü yaşlılar"dan bahsediyordu...
O sırada gazetedeki odama uğrayan bir genç ekrana baktı ve "Kaldı mı ağabey böyle yaşlılar" diye sordu; "Benim ailemdeki bütün yaşlılar çocuk gibiler, sürekli bir şey istiyorlar ve asla tatmin olmuyorlar."
Şakayla karışık "Sus bakayım, otur da dinle!" dedim...
"Yaşlılarımızı ihmal etmeyelim" diyordu ekrandaki kişi..
Son zamanlarda zihinlerimizden çıktıklarını söylüyordu, yerden göğe haklıydı...
Ama anlamıyorum...
Niye böyle şairane üslupla anlatmaya ihtiyaç duyuyordu ki
Keşke bu alışkanlıkları terk edip sıkıntılarımızı ve savrukluklarımızı dümdüz konuşabilsek...
Ve hem inancımızın hem de geleneklerimizin bize yaşlılar hakkında "emrettiklerini" en baştan kavrayabilsek...

***

Kaçıncı kez vurguluyorum, kimbilir...
Yazılı medyada aktüel politikaya öyle odaklandık ki, "sade insan" meselelerine dönüp mercek altına almak için çok geç kaldık...
Düşünün, ülkemizde 65 yaş üstü nüfus son beş yılda yüzde 20 arttı..
Neredeyse her dört evden birinde ihtimama muhtaç bir yaşlı var; üstelik 80 sonrası yaş kuşağının oranı da artıyor.
İki manzara var...
Birinde gençler bir tarafta, yaşlılar diğer tarafta ve iki dünya birbirinden çok uzakta...
Diğerinde gençler ve yaşlılar