Yaralara bir günlük merhem
"Bize adanmış bir toprağı mahvettik" diyordu bir yazar.
Sevinçler yerine kederleri çoğalttık; toprağın bereketini aldık...
Biliyorum, bu satırları yazdığım sırada bir büyük savaşın kıvılcımları yeryüzünün her köşesine sıçramakta...
Acılar durmadan büyüyor.
Ve eşiğinden geçiverdiğimiz güzelim yaz mevsimi bize bakıp düştüğümüz hale acıyor.
Biraz daha yaz konuşsak, diyorum.
Bir günlüğüne mesela...
Bize iyi gelir mi
Merhem olur mu
Rilke nasıl da sarsıcı biçimde söylemişti: "Nasıl olsa çıkıp gelecektir yaz, ama önlerinde sonsuz bir zaman varmış gibi hiç tasa etmeksizin bir sessizlik ve iç genişliğiyle bekleyenler için gelecektir. Her geçen gün yeniden öğreniyorum bunu, acıların eşliğinde öğreniyorum."
Günler uzuyor...
Andre Gide buna "uzanıyor" demişti...
Ağaç gölgelerine mi
Hayır! O eskidendi, şimdi günler kafe önlerine, sahil şemsiyelerinin altlarına, balkonların kuytularına uzanıyor...
Sıcaklık artıyor...
Saatler sanki ağırlaşıyor.
Dur diyor sanki bize her şey...
Dursan zalim olanı fark edecek, kederi yenecek, sevinçle buluşacaksın belki, diyor...
Dün kitaplığımdaki içinden yaz geçen romanlara göz attım...
Yazı anlatan satırların altını çizmiş miyim diye...
Reşat Nuri'nin çok sevdiğim Akşam Güneşi'nde şahane yaz mevsimi tasvirleri var diye hatırlıyordum.
O satırları ararken karşıma çıkan, altı kırmızı kalemle çizilmiş satıra bakın: "Sevdiklerimiz vardır ki ayrı bulunduğumuz zamanlarda sık sık düşünürüz; ayrılığın sevgimizi artırdığını duyarız. Fakat vaktaki kavuşma zamanı gelir. Onlar yabancı bir tavırla, lakayt bir bakışla bizi karşılarlar. Anlarsınız ki