Yağmur şiddetlenerek devam ediyor...
"İnsana üç arşın toprak yeter demek âdettendir. Ama üç arşına aslında ölü bedenin ihtiyacı var, insanın değil. Şimdilerde diyorlar ki, okumuşlarımız toprağa eğilim duyuyorsa ve bir çiftlikte çalışıp çabalıyorsa, bu iyidir. Ancak bu çiftlikler de eninde sonunda üç arşın toprak. Şehirden, günlük hayatın patırtısından kaçmak ve buralara kendini kapatmak hayat mı"
İvan İvaniç kendini toprağa veren kardeşini anlatırken böyle diyordu...
Sanırsınız, bugünlerde Kuzey Ege taraflarındaki bir köye göç etmiş birkaç şehirlinin buluşmasında konuşuluyor bütün bunlar...
Hayır!
Çehov'un yeni fark ettiğim şahane öyküsü "Frenküzümü"nde geçiyor.
Sonra yağmur başlıyor...
Üç arkadaş dereye girip yüzüyorlar, sonra kuzine başında sohbet ediyorlar;
"mutluluk denen şeyin ardındaki kötülüklere" kadar geliyor laf...
Evin hizmetçisi Pelageya yumuşacık gülümsemesiyle yenilecek bir şeyler getiriyor onlara...
Yağmur şiddetlenerek devam ediyor...
İvan İvaniç bir ara şöyle diyor: "Ne çok hayatından hoşnut insan var diye düşünüyorum, sonra etrafa bakıyorum. Pazara gidenleri görüyoruz, saçma sapan konuşanları, evlenenleri, yaşlananları görüyoruz ama acı çekenleri görmüyor, işitmiyoruz. Sadece dilsiz, sessiz, sakin bir istatistik var."
Sonra Pelageya tertemiz çarşaflar serip misafirlerin yataklarını yapıyor.
Onlar uyurken...
"Yağmur bütün gece pencereleri dövüyor..."