Ülkelerini zerre sevmiyorlar, uçağı nasıl sevsinler

On iki yıl kadar öncesi...
Çeşme'nin en güzel kumsalında şiltemi sermiş güneşleniyorum.
Sezon başı ve şezlong tüccarları henüz tam tekmil çalışmaya geçmemişler...
Hava çok güzel; hafif bir meltem suyun tüylerini ürpertiyor.
Bakması bile keyifli...
Uzaktan tanıdığım üç beş delikanlı geliyor yanıma...
O zamanlar pek moda olan rengârenk ve pek şık sörf şortları ve şimdiden yanık tenleriyle pek havalılar.
Selamlaşıyoruz.
"Hemen suya girin, tadını çıkartın" diyorum.
İçlerinden biri yüzünü ekşiterek "Biz sevmiyoruz" diyor; "Güneşlenip kaçarız."
Tuhafıma gittiğinden soracağım tutuyor:" Neden"
"Sörf dalgası seviyoruz biz" diyor delikanlı; "Bu deniz göl gibi bir şey!"
Gözbebeklerinden Hollywood gençlik filmleri geçiyor, alnında altyazıları görüyorum...
"Kaliforniya'da bulundun mu"
"Seneye okul bitince gideceğim; deniz dediğin okyanustur."
İyi de bu deniz de çok güzel falan diyecekken, vazgeçiyorum.
Düşünceler, hayaller, zevkler nasılsa uçup gitmiş, benim söyleyeceklerim gülünç kaçar...

Ne alakası var, diyecekleriniz olacak, biliyorum...
Ama 5. nesil savaş uçağımız KAAN uçtu diye burun kıvıran plaza gençlerine ara sıra dikkatle bakıyorum, acaba Çeşme'den tanıdığım o çocuklar var mı aralarında diye...
Ruhlar aynı tabii...
Eğitim marifetiyle aynı tornadan çıkartılmışlar.
Artlarından yenileri de geliyor.
Ölene kadar buradan kıpırdamasalar bile kendi ülkelerinde sanki "geçici" olarak bulunuyorlar.