Tatsız tuzsuz ama gerçek bir dönüşüm

Balkonun kapısını açtım...
Mevsimleri umursamayan, kışı çoktan unutmuş bir güneşin ışığı hızla içeri daldı...
Sardunyalar kararsız; güçlenip serpilseler mi yoksa böyle cılız ve kuru holleriyle biraz daha bekleseler mi, bilemiyorlar.
Kedim onunla birlikte dışarıda oturmamı istiyor ama yazımı yazmam gerek...
Yiyip içtiklerimiz üzerinden usul usul dönüştürüldüğümüzden söz edeceğim...
Doğru düzgün farkına bile varmadan değişiyor olmamızdan...
Tatsız tuzsuz bir yazı olacak, anlayacağınız...

"2030'da et yenmeyecek" demiş ya küreselcilerin hoparlörü Bill Gates...
Zaten "yiyememeye" başladık...
Hemen aklınıza pahalılık gelecek, oysa olay bu kadar basit değil.
Saman altından su yürüten bir süreç var ve üzerinde durmaktan kaçınıyoruz.

Kiminle konuşsam...
"Hangi eti yesem ağır geliyor" diyor.
Haklılar.
Ben de epeydir (kokoreç yemenin haylaz hazları bir yana) vejetaryen gibiyim...
Soruyorum: Nasıl becerildi bu iş

Vedat Milor, gençlerin leziz et yemeklerinden kaçtığını yazmıştı geçenlerde...
Kuzu etinden, kuyruk yağından, kelle paça çorbasından, vd.
Ünlü şefler üzülüyormuş; çünkü müşterileriyle doğru lezzet uyumunu yakalayamıyorlarmış.
Dertlerine yansınlar; bu gidişat değişecek gibi değil...

Pandemi günlerinde...
Soslu döner çok meşhur oldu, biliyorsunuz.
Sanki...
Gün gelecek içinden döneri de çekip alacaklar