Tatil deyince...
Üç günlüğüne kaçtım...
Diye yazacaktım da...
Nereye kaçıyorsun
Kim bu dünyadan, ülkeden, işinden, duygularından, fikirlerinin karmaşasından ve "mecburen, mecburiyetten hayatından" kaçabilir
Gezmeyi tozmayı severim, biliyorsunuz ama dünyayı ve hayatı dert edenler için zihne tatil yaptırmanın imkânsızlığını az yazmadım...
"Hepsini arkamda bıraktım" diyenlerin de anlamsız bir "sarhoşuk" yaşadığına inanırım...
Ama bir dakika!
Bu yaşımda anladım ki...
Torununuz yaşında bal gibi tatlı iki çocuk varsa yanınızda...
Tamamen onlara bıraktıysanız günün işleyişini...
Onların saf sevinci, deniz ve güneş coşkusu her şeye baskın çıktıysa...
İşte o zaman üç gün tatil, hakikaten güzel tatil oluyor.
Bak şimdi!
Sosyal medyada Bodrum'da bir lokantadaki hesap fişinin dolaşması aklıma geldi...
Dünyanın her yerinde çok pahalı olan içkilerden içmiş, her yerde keyfe göre fiyat bindirilen yemeklerden yemiş, vereceği hesabı zaten bir tarafına takmayan adamların bir milyon lira ödemesinden size ne arkadaşlar
Konuşacaksak...
Yerli tatilcinin gittiği kebapçılarda (yanına yeşillik vermenin bile unutulduğu) alabildiğine yavan dört lahmacuna bin beş yüz lira ödenmesini konuşalım mesela...
Buzdolabında sadece iki küçük şişe su bulunan, kahve-çay makinesi bile koyulmamış, yastıkları taş gibi odaların günlüğünün astronomik rakamlara ulaşmasını konuşalım...
Emeklilerin karpuz-peynir yiyerek, komşularla üç beş sohbet ederek yaz keyfi yaptığı badanası, pencere pervazı artık dökülmeye