Tanışma, dostluk, ölüm

Büyük büyük ninelerimiz haklıydılar belki...
Olacak olan, olur.
Kaygıların, kuruntuların seni kovalar...
Eğer kaçarsan...
Ne yapar eder yakalarlar.
Üstelik korkup kaçtığın sahnelerin tekrarıyla...

Anton Çehov, Tolstoy'un yazdıklarıyla çok küçük yaşta tanışmış ve deli gibi hayran kalmıştı.
O kadar ki...
Bir gün girdiği bir hamamda, içeride Tolstoy'un da yıkandığını söylediler; kendini yarı çıplak hâlde dışarı attı.
Tolstoy'u öyle görmek mi, olacak şey değildi.
Yıllar sonra cesaretini toplayıp Tolstoy'un Yasnaya Polyana'daki çiftliğine gittiğinde, büyük yazar derede yüzüp yıkanmaktaydı...
Kaçış yoktu!
Çehov da girdi dereye...
Birlikte yüzdüler.

Öykü edebiyatının ustası Çehov hekimdi.
Tolstoy, hekimleri hiç sevmez ve yanına yaklaştırmazdı ama genç Çehov'u görür görmez sevmişti.
Ama Tolstoy işte!
Yakınlarına Çehov için, "Kalbi iyilikle dolu ama hayatın anlamı hakkında pek fikri yok galiba" gibisinden sözler etmişti.
Tolstoy için varoluşa dair temel sorular ve maneviyat kritik önemdeydi çünkü...

Dilime pelesenk ettiğim pek derme çatma sözler vardır; "Hiçbir şeyin altını çok çizme; üzülürsün" gibisinden...
Çehov'un yaşlı çınar Tolstoy'la dostluğuna göz atarken böyle bir "ilke"nin dramatik ve hüzünlü bir örneğine rastladım.