Singapur'a doğru ilerleyen yolcu vapuru öğle sıcağında ağır ağır Malakka Boğazı'ndan geçiyor...
Ortalık sessiz...
Bütün yolcular dağ başındaki bir sanatoryumda öğle uykusuna yatmış gibiler...
Bir tek romanın anlatıcısı sergüzeşt beyefendiyle Nilgün uyanıklar, güvertede şezlonglara uzanmışlar...
"Gözlerimi yumdum. Nilgün'ün yanımda bulunması huzur verdiği için, bunu güneşin aydınlığından korumak istiyorum. Loş şeyler düşünüyorum. Bir İstanbul çocuğu, dünyanın neresinde yaşamış olursa olsun, hep İstanbul'unu düşünür. Niçin Paris'in, Londra'nın, Berlin'in yeraltı dehlizleri değil de, bizim boysuz, tek delikten ibaret Galata Tüneli gözümün önüne geliyor şimdi Katran mıdır, zift midir, işte o kokuyu ve gölgede soğumuş hava cereyanını hissediyorum..."
Şimdi diyeceksiniz ki...
Nereden geldik Refik Halit'e ve onun enfes romanı Nilgün'e
Hani pazar günleri Tolstoy'un, Dostoyevski'nin hayat hikâyelerine göz atıyorduk
Şöyle...
Geçen gün baktım, DM kutumda bir mesaj...
Yeni kuşaktan çok değer verdiğim bir öykücü olan Betül Nurata yazmış:
"Haşmet Abi, Nilgün romanını okuyordum, aklıma sen geldin, selam vereyim istedim." Bir zamanlar ne çok yazmıştım bu roman üzerine, Betül de hatırlıyor tabii.
Nilgün'ün 1974 basımını aldım; bilmem kaçıncı defa, sayfalarını karıştırmaya başladım...
Çok memnunum.
Tamam, biliyorum!
Bizzat romanın yazarı Refik Halit Karay "Hafif bir roman"