Kişisel bir sözlük: Sevinç

Bayram telaşı yorgunluk, koşuşturma, didişme, itişme üretecek ama sevinçlere hiç yer açmayacaksa...
Hele misafirlikler, bayramlaşmalar derken kalp kırıklıkları yine baskın çıkacak, coşkulu muhabbetler çarçabuk sönüverecekse...
İçinde dolu dolu sevinç yoksa, bayram, bayram mıdır
Öylesini neyleyelim

Nostaljik duygulara kapılmak artık pek demode diye eski bayramların neşesinden, çocukluk bayramlarımızdan, bayramlık giysilerin yol açtığı kalp çarpıntılarından söz etmez olduk ya...
Düşünüyorum bazen...
Acaba doğru mu yaptık
Sakın hayatımızdan o klişe, bu demode diye sevinçleri de çıkarmış olmayalım; rutinler kaldı ama neşesi ve kalp çarptıran heyecanları soldu sanki...

Sosyal medyada görmüştüm...
Bir hekim dostumuz, çocukluğunun bayramlarını şöyle hatırlıyordu: "Arife günü: Ayağımızda Konya lastiği ayakkabı, elimizde değnek, çamura şekil çizerken o gün alınmış ve yarın giyeceğimiz afili ayakkabıyı balkondan gösteren anne ile karşılıklı edilen tebessümdü bayram...
Ve babanın sigara yakıp sizi izlemesi..."
Şu sahne usul bir sevincin bütün aileye yayılışını nasıl güzel anlatıyor...

Şimdi bayramla ilgili yanını bırakıp bütün hayatımıza bakalım mı
Yetişkinliğimizi sarıp sarmalayan sevgilerimize, sevme biçimlerimize göz atalım mı
Çok uzun zaman önce "Kısır Sevgiler Yerine Sevinç" başlıklı bir