Kimsesizlik

"Yoksulluğu büyüktü ama kimsesizliği korkunçtu."
Eğer okuduysanız, bilirsiniz...
Melville'in meşhur öyküsü Kâtip Bartleby'den aklınızda hiçbir şey kalmasa, bu söz kalır...

Korkunç kimsesizlik...
Niye korkunç
Çünkü çevrende kalabalığın baş döndüren gürültüsü yok artık, kendini aldatamıyorsun...
Seni yük görenlerin sana sahip çıkıyormuş gibi yapmaları ama hep vakitlerinin olmayışı gibi bir durum da bitmiş...
Hepsinin sonuna gelmişsin...
Çırılçıplak bir yalnızlık!

Şu iki gündür hangi eş dost ortamına girsem, İzmir'de yaklaşık üç yıldır kendisinden haber alınamayan 87 yaşındaki emekli hemşirenin tek başına yaşadığı evde kemiklerinin bulunması konuşuluyor...
Pandemiden sonra akrabalarıyla irtibatı kopmuş kadıncağızın, üç yıl kimse sormamış, komşuları dahi merak etmemiş...

Konuşulmak, bu haberin hakkıdır elbette...
Ama nasıl konuşuluyor
Kalabalık mutsuzluklarımızı unutturacak, kalbimize yerleşmiş yalnızlıklarımıza dair avuntuya yol açacak bir bahane olarak konuşuluyor.
Yalnız kalmamak için 60 yaşında evlenen insanların bile hızla boşanıp yine yalnız kaldıkları sosyal gidişatın orta yerinde konuşuluyor.
Eh tabii böyle bir muhabbet derdimize deva olmuyor.
Sosyal trend olarak kimsesizleşme tehdidi büyüdükçe büyüyecek, bunu herkes biliyor.

Çevremdeki insanlara, her yaştan sevdiklerime bakıyorum...
Ne garip!
Nasıl hüzünlü!
20 yıl önce asla aklımızdan geçmeyecek