"Susmaya devam etti. Uzun bir sükût. Dakikalar geçiyor. Her an birbirimizden biraz daha uzaklaşıyorduk."
Peyami Safa o tedirgin sessizliği böyle çarpıcı biçimde tasvir eder Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nda...
"Ne onda bu büyük mesafeyi atlatmak ve ötekinin yanına varmak isteği, ne bende kuvveti vardı. Bu sessizlik içinde zaman aramızdan bir düşman gibi geçiyor."
***
Oysa birbirini seven insanların sessizliği diyebileceğimiz bir şey de var, değil miSusar ve birlikte etrafı dinleriz mesela...
Birlikte seyrederiz denizi, ormanı, dağları...
Ne gerekir bunun için
Güven mi
Evet!
Kalp emindir ve sükût ister öyle anlarda, bırakalım dünya "konuşsun" ister!
Sükûttan korkmak henüz ve belki hep yeterince yakın olmamaktır; öyle anlarda zihin kelimelerle oynasın, kalbi oyalasın istediğimiz hâller öne çıkıverir...
***
Max Picard köylülere özgü bir konuşma tarzını çok derinden kavramıştır, "Sessizliğin Dünyası"nda şöyle anlatır:"Akşam vakti, köyde evlerinin önünde oturan bir adam ve bir kadın. İkisi de epeydir susmaktadırlar. O sırada içlerinden birinin ağzından bir kelime sessizliğe dökülür. Ama bu, sessizliğin kesintiye uğraması değildir. Sanki söz, sadece sessizlik orada mı, diye kontrol etmek için kapıyı tıklatmıştır."
Bu nasıl şahane ve kendisi de "sessiz" bir tespittir, değil mi
***

3